Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, İmam-ı Ali’ye (r.a.) demiş: “Sende, Hazret-i İsâ (a.s.) gibi, iki kısım insan helâkete gider: Birisi ifrat-ı muhabbet, diğeri ifrat-ı adâvetle. Hazret-i İsâ’ya, Nasrânî, muhabbetinden, hadd-i meşrudan tecavüzle hâşâ ‘ibnullah’ dediler.1 Yahudi, adâvetinden çok tecavüz ettiler, nübüvvetini ve kemâlini inkâr ettiler. Senin hakkında da, bir kısım, hadd-i meşrudan tecavüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir.”

2 لَهُمْ نَبْزٌ يُقاَلُ لَهُمُ الرَّافِضَةُ demiş. “Bir kısmı, senin adâvetinden çok ileri gidecekler. Onlar da Havâriçtir ve Emevîlerin müfrit bir kısım taraftarlarıdır ki, onlara ‘Nâsibe’ denilir.”

Eğer denilse: Âl-i Beyte muhabbeti Kur’ân emrediyor. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm çok teşvik etmiş. O muhabbet, Şîalar için belki bir özür teşkil eder. Çünkü, ehl-i muhabbet bir derece ehl-i sekirdir. Niçin Şîalar, hususan Râfızîler o muhabbetten istifade etmiyorlar, belki işaret-i Nebeviye ile o fart-ı muhabbete mahkûmdurlar?

Elcevap: Muhabbet iki kısımdır.

Biri: Mânâ-yı harfiyle, yani Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hesabına, Cenâb-ı Hak namına, Hazret-i Ali ile Hasan ve Hüseyin ve Âl-i Beyti sevmektir. Şu muhabbet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın muhabbetini ziyadeleştirir, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine vesile olur. Şu muhabbet meşrudur, ifratı zarar vermez, tecavüz etmez, başkalarının zemmini ve adâvetini iktiza etmez.

İkincisi: Mânâ-yı ismiyle muhabbettir. Yani bizzat onları sever. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı düşünmeden, Hazret-i Ali’nin kahramanlıklarını ve kemâlini ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in yüksek faziletlerini düşünüp sever. Hattâ Allah’ı bilmese de, Peygamberi tanımasa da, yine onları sever.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Müsned, 1:160; Mecmeu’z-Zevâid, 9:133; Müstedrek, 3:123.
2 : “Onların bir lâkabı vardır ki, onlara Rafizî denir.” Müsned, 1:103.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Beşinci Nükteli İşaret / Sonraki Risale: Yedinci Nükteli İşaret
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adâvet : düşmanlık
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
Âl-i Beyt : Peygamber Efendimizin ailesi ve onun neslinden gelenler
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
ehl-i muhabbet : muhabbet edenler, sevgi besleyenler
ehl-i sekir : İlâhî bir tecelli ile kendinden geçme hâli
fart-ı muhabbet : aşırı sevgi, ifrat derecesinde sevme
fazilet : üstünlük, güzel ahlâk, erdem
hadd-i meşru : meşrû sınır, helâl daire
hâşâ : asla, kesinlikle öyle değil
helâket : mahvolma, yok olma
hususan : özellikle
ibnullah : Allah’ın oğlu
ifrat : aşırılık
ifrât-ı adavet : aşırı derecede düşmanlık besleme
ifrât-ı muhabbet : aşırı derecede sevgi besleme
iktiza etmek : gerektirmek
inkâr etmek : kabul etmemek, reddetmek
işaret-i Nebeviye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) haber vermesi, işaret etmesi
kemâl : mükemmellik, fazilet, erdem
mânâ-yı harfî : bir şeyin kendisini değil de san’atkârını, ustasını, sahibini bildirip tanıtan mâna
mânâ-yı ismî : bir şeyin sahibine değil de, bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsı
meşru : helâl, dine uygun
muhabbet : sevgi
müfrit : ifrat eden, aşırıya giden
nakl-i sahih-i kat’î : bir hadis-i şerifin Peygamber Efendimizden (a.s.m.) doğru ve sağlam kanallarla aktarılması
nam : ad
Nâsibe : Hâricîler
Nasrânî : Hıristiyan
nübüvvet : peygamberlik
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
tecavüz : sınırı aşmak, ileri gitmek
zemm : kötüleme, kınama
ziyadeleştirmek : fazlalaştırmak, artırmak
Yükleniyor...