Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, imana gelen Habeş Meliki olan Necâşî hicretin yedinci senesinde vefat ettiği gün Ashabına haber vermiş, hattâ cenaze namazını kılmış. 1 Bir hafta sonra cevap geldi ki, aynı günde vefat etmiş.

Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, Ciharyâr-ı Güzîn ile beraber Uhud veya Hira Dağının başında iken dağ titredi, zelzelelendi. Dağa ferman etti ki:

2اُثْـبُتْ فَاِنَّمَا عَلَيْكَ نَبِىٌّ وَصِدِّيقٌ وَشَهِيدٌ deyip, Hazret-i Ömer ve Osman ve Ali’nin şehid olacaklarını haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.

Şimdi, ey bedbaht, kalbsiz, biçare adam! “Muhammed-i Arabî akıllı bir adamdı” diye o şems-i hakikate karşı gözünü yuman biçare insan! On beş envâ-ı külliye-i mu’cizâtından birtek nev’i olan umur-u gaybiyeden, on beş ve belki yüz kısmından bir kısmını işittin. Mânevî tevatür derecesinde kat’î bir kısmını duydun. Şu ihbar-ı gayb kısmının yüzden birisini akıl gözüyle gören bir zâta “dâhi-i âzam” denilir ki, ferasetiyle istikbali keşfediyor.

Binaenaleyh, senin gibi haydi dehâ desek, yüz dâhi-i âzam derecesinde bir dehâ-yı kudsiyeyi taşıyan bir adam yanlış görür mü? Yanlış haber vermeye tenezzül eder mi? Böyle yüz derece bir dehâ-yı âzam sahibinin saadet-i dâreyne dair sözlerini dinlememek, elbette yüz derece divaneliğin alâmetidir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Buharî, Cenâiz: 57, Menâkıbü’l-Ensâr: 38; Müslim, Ferâiz: 14; Ebû Dâvud, Cihad: 133; Büyû’: 9; Tirmizî, Cenâiz: 69; Nesâî, Cenâiz: 66, 67; İbni Mâce, Sadakat: 9, 13.
2 : “Sâkin ol! Zira senin üstünde bir peygamber, bir sıddık ve şehid vardır.” Buharî, Fedailü’s-Sahâbe:5,7; Ebû Dâvud, Sünnet, 8; Tirmizî, Menakıb: 17, 18; Müsned, 3:112, 5:331; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:450, 451 (verilen bu kaynaklarda “iki şehid” tabiri geçmektedir).
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâmet : işaret
Ashab : Sahabeler; Hz. Peygamberi (a.s.m.) dünya gözüyle gören ve onun yolundan giden Müslümanlar
bedbaht : talihsiz, kötü bahtlı
biçare : çaresiz
binaenaleyh : bundan dolayı
Ciharyâr-ı Güzîn : seçkin dört dost; dört halife; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali (r.a.)
dâhi-i âzam : en büyük dâhi, en zeki kişi
daire-i İslâm : İslâm dairesi
dehâ : olağanüstü zekâ sahibi
dehâ-yı âzam : büyük dehâ
dehâ-yı kudsiye : kudsî dehâ
divanelik : delilik, akılsızlık
envâ-ı külliye-i mu’cizât : çeşitli ve çok yönlü mu’cizeler
ferâset : çabuk sezme ve anlama kabiliyeti; ileri görüşlülük
ferman : emir, buyruk
fütuhat : fetihler, zaferler
hicret : göç; Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye göçü
hidayet : doğru ve hak yol, İslâmiyet
ihbar-ı gaybî : gayb âleminden gelen haberler
istikbal : gelecek zaman
mânevî tevatür : yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun hadis-i şerifi mânâ yönünden aktarması veya aktarılırken susmak suretiyle doğruluğunu tasdik etmesi
Muhammed-i Arabî : Arapların içinden çıkan peygamberimiz Hz. Muhammed
nakl-i sahih-i kat’î : bir hadis-i şerifin Peygamber Efendimizden (a.s.m.) doğru ve sağlam kanallarla aktarılması
nev’ : çeşit, tür
ordu-yu İslâm : İslâm ordusu
saadet-i dareyn : dünya ve âhiret mutluluğu
şems-i hakikat : hakikat güneşi
tenezzül etmek : inmek, alçalmak
umur-u gaybiye : gaybî, bilinmeyen şeyler
zîrüzeber : alt üst, darma dağınık
Yükleniyor...