Hem İmam-ı Mücahid, o hadîste İbni Mes’ud’dan nakleder ki: O cinnîler bir delil istediler. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir ağaca emretti; yerinden çıkıp geldi, sonra yine yerine gitti.1 İşte, cin taifesine birtek mu’cize kâfi geldi.

Acaba bu mu’cize gibi bin mu’cizât işiten bir insan imana gelmezse, cinnîlerin 2 يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللّٰهِ شَطَطًا tabir ettikleri şeytanlardan daha şeytan olmaz mı?

SEKİZİNCİ MİSAL: Sahih-i Tirmizî, nakl-i sahihle Hazret-i İbni Abbas’tan haber veriyorlar ki:

İbni Abbas dedi ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir a’râbîye ferman etti:

اَرَاَيْتَ اِنْ دَعَوْتُ هٰذاَ الْعِذْقَ مِنْ هٰذِهِ النَّخْلَةِ اَتَشْهَدُ اَنِّى رَسُولُ اللّٰهِ

“Ben bu ağacın şu dalını çağırsam, yanıma gelse, iman edecek misin?” “Evet” dedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm çağırdı. O urcun, ağacının başından kopup, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına atladı, geldi. Sonra emretti, yine yerine gitti. 3

İşte, bu sekiz misal gibi çok misaller var; çok tariklerle nakledilmişler. Malûmdur ki, yedi sekiz urgan toplansa, kuvvetli bir halat olur. Binaenaleyh, şu en meşhur sıddıkîn-i Sahabeden böyle müteaddit tariklerle ihbar edilen şu mu’cize-i şeceriye, elbette tevatür-ü mânevî kuvvetindedir, belki tevatür-ü hakikîdir. Zaten Sahabeden sonra Tâbiînin eline geçtiği vakit, tevatür suretini alır. Hususan Buharî, Müslim, İbni Hibban, Tirmizî gibi kütüb-ü sahiha, tâ zaman-ı Sahabeye kadar, o yolu o kadar sağlam yapmışlar ve tutmuşlar ki, meselâ Buharî’de görmek, aynı Sahabeden işitmek gibidir.

Acaba, o Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ağaçlar, misallerde göründüğü gibi, onu tanıyıp, risaletini tasdik edip, ona selâm ederek ziyaret edip emirlerini dinleyerek itaat ettiği halde, kendilerine insan diyen bir kısım câmid, akılsız mahlûklar onu tanımazsa, iman etmezse, kuru ağaçtan çok ednâ, odun parçası gibi ehemmiyetsiz, kıymetsiz olarak ateşe lâyık olmaz mı?

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Buharî, Menâkıbu’l-Ensâr: 32 (Bâb: Zikru’l-Cin); Müslim, Salât: 150; Ali el-Karî, Şerhu’ş-Şifâ, 1:619.
2 : “Bizim beyinsizimiz ise Allah hakkında yalan yanlış şeyler söylüyor.” Cin sûresi, 72:4.
3 : Tirmizî, Menâkıb: 6; el-Mubârekforî, Tuhfetü’l-Ahvezî, no. 3707; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:10
Önceki Risale: Sekizinci İşaret / Sonraki Risale: Onuncu İşaret
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’râbî : bedevi arap
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
binaenaleyh : bundan dolayı
cinnîler : cinler
ecinnî : cinlerden olan
ferman etmek : emretmek, buyurmak
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
ihbar : haber verme
ihtidâ : hidayete erme
mu’cizât : mu’cizeler
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hal ve hareket
mu’cize-i şeceriye : ağaçla ilgili olan mu’cize
müteaddit : birçok, çeşitli
nakl-i sahih : bir hadis-i şerifin Peygamber Efendimizden (a.s.m.) doğru ve sağlam kanallarla aktarılması
nam : ad
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
Sahabe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) dünya gözüyle gören ve onun yolundan giden Müslümanlar
sarih tevatür/hakiki tevatür : yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun bir hadis-i şerifi, aynen aktarması
sıddıkîn-i Sahabe : sadakatli, doğru sözlü Sahabeler
suret : biçim, şekil
Tâbiin : Sahabeleri gören mü’minler
tabir etme : adlandırma
taife : grup, topluluk
tarik : yol, hadis veya haberin geliş kanalı
tevatür : yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluk tarafından bir hadis-i şerifin aktarılması
tevatür-ü mânevî/mânevî tevatür : yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun bir hadis-i şerifi mânâ yönünden aktarması veya aktarılırken susmak suretiyle doğruluğunu tasdik etmesi
urcun : kurumuş hurma dalı
Yükleniyor...