Onuncusu: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dünyaya geldikten sonra, bahusus velâdet gecesinde, yıldızların düşmesinin çoğalmasıdır1 ki, şu hâdise, On Beşinci Sözde kat’iyen burhanlarıyla ispat ettiğimiz üzere, şu yıldızların sukutu, şeyâtin ve cinlerin gaybî haberlerden kesilmesine alâmet ve işarettir. İşte, madem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm vahiyle dünyaya çıktı; elbette yarım yamalak ve yalanlarla karışık, kâhinlerin ve gaibden haber verenlerin ve cinlerin ihbârâtına sed çekmek lâzımdır ki, vahye bir şüphe iras etmesinler ve vahye benzemesin. Evet, bi’setten evvel kâhinlik çoktu. Kur’ân nâzil olduktan sonra onlara hâtime çekti. Hattâ çok kâhinler imana geldiler. Çünkü daha cinler taifesinden olan muhbirlerini bulamadılar. Demek Kur’ân hâtime çekmişti. İşte, eski zaman kâhinleri gibi, şimdi de medyumlar suretinde yine bir nevi kâhinlik, Avrupa’da, ispritizmacıların içlerinde başgöstermiş. Her ne ise...

Elhasıl: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın nübüvvetinden evvel nübüvvetini tasdik ettiren ve tasdik eden pek çok vakıalar, pek çok zâtlar zâhir olmuşlar. Evet, dünyaya mânen reis olacak HAŞİYE ve dünyanın mânevî şeklini değiştirecek ve dünyayı âhirete mezraa yapacak ve dünyanın mahlûkatının kıymetlerini ilân edecek ve cin ve inse saadet-i ebediyeye yol gösterecek ve fâni cin ve insi idam-ı ebedîden kurtaracak ve dünyanın hikmet-i hilkatini ve tılsım-ı muğlâkını ve muammâsını açacak ve Hâlık-ı Kâinatın makàsıdını bilecek ve bildirecek ve o Hâlıkı tanıyıp umuma tanıttıracak bir zât, elbette o daha gelmeden herşey, her nevi, her taife onun geleceğini sevecek ve bekleyecek ve hüsn-ü istikbal edecek ve alkışlayacak ve Hâlıkı tarafından bildirilirse o da bildirecek. Nasıl ki, sabık işaretlerde ve misallerde gördük ki, herbir nev-i mahlûkat, onu hüsn-ü istikbal ediyor gibi mu’cizâtını gösteriyorlar, mu’cize lisanıyla nübüvvetini tasdik ediyorlar.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Mecmeu’z-Zevâid, 8:220; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 1:111; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:366; Halebî, es-Sîretü’l-Halebiyye, 1:207, 208.
HAŞİYE : Evet, Sultan-ı Levlâke Levlâk, öyle bir reistir ki, bin üç yüz elli senedir saltanatı devam ediyor. Birinci asırdan sonra herbir asırda lâakal üç yüz elli milyon tebaası ve raiyeti vardır. Küre-i arzın yarısını bayrağı altına almış; ve tebaası kemâl-i teslimiyetle ona hergün salât ü selâmla tecdid-i biat ederek emirlerine itaat ederler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Beşinci İşaret / Sonraki Risale: On Yedinci İşaret
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
bi’set : Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi
elhasıl : özetle
fânî : geçici, ölümlü
hâtime çekmek : son vermek
hikmet-i hilkat : yaratılış hikmeti ve gayesi
hüsn-ü istikbal : güzel karşılama
idam-ı ebedî : dirilmemek üzere sonsuz yok oluş
ihbarât : ihbarlar, haber vermeler
ins : insanlar
iras etme : netice verme, getirme
ispiritizma : ölülerin ruhlarıyla bazı şartlar altında haberleşmenin mümkün bulunduğuna inanan görüş ve bu maksatla yapılan faaliyet
kâhin : gelecekten haber veren kimse
kâhinlik : gelecekten haber verme
kemâl-i teslimiyet : tam bir teslimiyet
küre-i arz : yerküre, dünya
lâakal : en az
lisan : dil
mahlukât : yaratılmışlar
makàsıd : maksatlar, gayeler
mânen : mânevî olarak
medyum : ruhlar arasında aracılık ettiğine ve geleceği bildiğine inanılan kimse
mezra : tarla
mu’cizât : mu’cizeler
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hal ve hareket
muammâ : anlaşılması zor sır, gizem
nev-i mahlûkât : yaratılmışların bir türü, çeşidi
nevi : tür, çeşit
nübüvvet : peygamberlik
raiyet : halk, tabi olanlar
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sâbık : önceki, geçmiş
salât ü selâm : Peygamberimiz için yapılan dua ve niyaz
saltanat : hükümdarlık, egemenlik
Sultan-ı Levlâke Levlâk : hayatın ve herşeyin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı; Hz. Muhammed
suret : biçim, şekil
taife : grup, topluluk
tasdik etme : doğrulama, onaylama
tebaa : halk, ümmet
tecdid-i biat : bağlılık sözünü yenileme
tılsım-ı muğlâk : anlaşılması zor olan sır
umum : bütün, genel
vahy : Allah tarafından bir peygambere bildirilen emirler ve ona ilham olunan şeyler
vakıa : olay
zâhir olma : ortaya çıkma, görünme
Yükleniyor...