ÜÇÜNCÜ NOKTA

Mu’cize, dâvâ-yı nübüvvetin ispatı için, münkirleri ikna etmek içindir, icbar için değildir. Öyle ise, dâvâ-yı nübüvveti işitenler için, ikna edecek bir derecede mu’cize göstermek lâzımdır. Sair taraflara göstermek veyahut icbar derecesinde bir bedâhetle izhar etmek, Hakîm-i Zülcelâlin hikmetine münâfi olduğu gibi, sırr-ı teklife dahi muhaliftir. Çünkü, akla kapı açmak, ihtiyarı elinden almamak, sırr-ı teklif iktiza ediyor. Eğer Fâtır-ı Hakîm, inşikak-ı kameri, feylesofların hevesatına göre bütün âleme göstermek için bir iki saat öyle bıraksaydı ve beşerin umum tarihlerine geçseydi, o vakit sair hâdisât-ı semâviye gibi, ya dâvâ-yı nübüvvete delil olmazdı, risalet-i Ahmediyeye (a.s.m.) hususiyeti kalmazdı; veyahut bedâhet derecesinde öyle bir mu’cize olacaktı ki, aklı icbar edecek, aklın ihtiyarını elinden alacak, ister istemez nübüvveti tasdik edecek; Ebu Cehil gibi kömür ruhlu, Ebu Bekr-i Sıddık gibi elmas ruhlu adamlar bir seviyede kalıp, sırr-ı teklif zayi olacaktı. İşte bu sır içindir ki, hem âni, hem gece, hem vakt-i gaflet, hem ihtilâf-ı metâli, sis ve bulut gibi sair mevânii perde ederek umum âleme gösterilmedi veyahut tarihlere geçirilmedi.

DÖRDÜNCÜ NOKTA

Şu hâdise, gece vakti, herkes gaflette iken, âni bir surette vuku bulduğundan, etraf-ı âlemde elbette görülmeyecek. Bazı efrada görünse de, gözüne inanmayacak. İnandırsa da, elbette böyle mühim bir hâdise, haber-i vahid ile tarihlere bâki bir sermaye olmayacak.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : dünya
bâki : sürekli, kalıcı
bedâhet : ap açıklık
etraf-ı âlem : dünyanın her tarafı
Fâtır-ı Hakîm : herşeyi hikmetle ve hârika üstün san’atıyla yaratan Allah
feylesof : felsefeci
gaflet : dalgınlık
haber-i vahid : tek bir haber
hâdisât-ı semâviye : gökyüzünde meydana gelen olaylar
hâdise : olay
Hakîm-i Zülcelâl : sonsuz yücelik ve heybet sahibi olan ve herşeyi hikmetle yapan Allah
hevesat : hevesler, arzular
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hususiyet : özel oluş
icbar : zorlama
ihtilâf-ı metâli : Ay’ın doğuşunun zaman olarak, farklı yerlerde farklı oluşu
ihtiyar : irade, tercih, seçme gücü
iktiza etmek : gerektirmek
ilhak etmek : eklemek, ilave etmek
inşikak-ı kamer : Peygamberimizin (a.s.m.) bir işaretiyle Ay’ın ikiye bölünmesi mu’cizesi
münkir : inkarcı, inkar eden
nübüvvet : peygamberlik
risalet-i Ahmediye : Peygamberimiz Hz. Muhammed’in peygamberliği
sair : diğer
sermaye : ana mal, temel varlık
sırr-ı teklif : kulluk ve imtihan sırrı
suret : şekil, biçim
tasdik : doğruluğunu kabul etme
umum : bütün
vakt-i gaflet : dalgınlık vakti, uyku anı
vuku olma : meydana gelme
zayi olmak : kaybolmak
Yükleniyor...