DÖRDÜNCÜ MİSAL: Başta İmam-ı Mâlik, Muvatta’ kitab-ı muteberinde, Muaz ibni Cebel gibi meşâhir-i Sahabeden haber veriyor ki:
Hazret-i Muaz ibni Cebel dedi ki: Gazve-i Tebük’te bir çeşmeye rast geldik; sicim kalınlığında, güçle akıyordu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm emretti ki: “Bir parça o suyu toplayınız.” Avuçlarında bir parça topladılar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, onunla elini yüzünü yıkadı. Suyu çeşmeye koyduk. Birden çeşmenin menfezi açılıp kesretle aktı, bütün orduya kâfi geldi.
Hattâ bir râvi olan İmam İbni İshak der ki: Gök gürültüsü gibi, toprak altında o çeşmenin suyu gürültü yaparak öyle aktı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Hazret-i Muaz’a ferman etti ki:
Yani, “Bu eser-i mu’cize olan mübarek su devam edip buraları bağa çevirecek; ömrün varsa göreceksin.”1 Ve öyle olmuştur.
BEŞİNCİ MİSAL: Başta Buharî, Hazret-i Berâ’dan ve Müslim, Hazret-i Selemeti’bni Ekvâ’dan ve sair kütüb-ü sahiha başka râvilerden müttefikan haber veriyorlar ki:
Gazve-i Hudeybiye’de bir kuyuya rast geldik. Biz bin dört yüz kişiydik. O kuyunun suyu elli kişiyi ancak idare ederdi. Biz suyu çektik, içinde birşey bırakmadık. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm geldi, kuyunun başına oturdu. Bir kova su istedi; getirdik. Kovanın içine mübarek ağzının suyunu bıraktı ve dua etti, sonra o kovayı kuyuya döktü. Birden kuyu coştu ve kaynadı, ağzına kadar doldu. Bütün ordu, kendileri ve hayvânâtı doyuncaya kadar içtiler, kaplarını da doldurdular.2
Hazret-i Muaz ibni Cebel dedi ki: Gazve-i Tebük’te bir çeşmeye rast geldik; sicim kalınlığında, güçle akıyordu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm emretti ki: “Bir parça o suyu toplayınız.” Avuçlarında bir parça topladılar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, onunla elini yüzünü yıkadı. Suyu çeşmeye koyduk. Birden çeşmenin menfezi açılıp kesretle aktı, bütün orduya kâfi geldi.
Hattâ bir râvi olan İmam İbni İshak der ki: Gök gürültüsü gibi, toprak altında o çeşmenin suyu gürültü yaparak öyle aktı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Hazret-i Muaz’a ferman etti ki:
يُوشِكُ ياَ مُعاَذُ اِنْ طَالَتْ بِكَ حَيَاةٌ اَنْ تَرٰى ماَهٰهُنٰا قَدْ مُلِئَ جِنَانًا
Yani, “Bu eser-i mu’cize olan mübarek su devam edip buraları bağa çevirecek; ömrün varsa göreceksin.”1 Ve öyle olmuştur.
BEŞİNCİ MİSAL: Başta Buharî, Hazret-i Berâ’dan ve Müslim, Hazret-i Selemeti’bni Ekvâ’dan ve sair kütüb-ü sahiha başka râvilerden müttefikan haber veriyorlar ki:
Gazve-i Hudeybiye’de bir kuyuya rast geldik. Biz bin dört yüz kişiydik. O kuyunun suyu elli kişiyi ancak idare ederdi. Biz suyu çektik, içinde birşey bırakmadık. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm geldi, kuyunun başına oturdu. Bir kova su istedi; getirdik. Kovanın içine mübarek ağzının suyunu bıraktı ve dua etti, sonra o kovayı kuyuya döktü. Birden kuyu coştu ve kaynadı, ağzına kadar doldu. Bütün ordu, kendileri ve hayvânâtı doyuncaya kadar içtiler, kaplarını da doldurdular.2
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : Muvattâ, Sefer, 2; Müsned, 2:308, 323, 5:228, 237; İbni Hibban, Sahih, 8:167; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:64, 5:236.
2 : Buharî, Menâkıb: 25, Mağâzî: 35; Müsned, 4:290, 301; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 4:110.
2 : Buharî, Menâkıb: 25, Mağâzî: 35; Müsned, 4:290, 301; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 4:110.
Önceki Risale: Yedinci Nükteli İşaret / Sonraki Risale: Dokuzuncu İşaret