Fakat Ramazan-ı Şerif orucuyla o fabrikanın hademeleri anlarlar ki, sırf o fabrika için yaratılmamışlar. Ve sair cihazat, o fabrikanın süflî eğlencelerine bedel, Ramazan-ı Şerifte melekî ve ruhanî eğlencelerde telezzüz ederler, nazarlarını onlara dikerler. Onun içindir ki, Ramazan-ı Şerifte mü’minler derecâtına göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, mânevî sürurlara mazhar oluyorlar. Kalb ve ruh, akıl, sır gibi letâifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır. Midenin ağlamasına rağmen, onlar mâsumâne gülüyorlar.

DOKUZUNCU NÜKTE

Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubûdiyetini bildirmek cihetindeki hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Nefis Rabbisini tanımak istemiyor; firavunâne kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.

Hadisin rivayetlerinde vardır ki:

Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?”

Nefis demiş: “Ben benim, Sen sensin.”

Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: “Ene ene, ente ente.” Hangi nevi azâbı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş.

Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş: “Men ene? Ve mâ ente?”

Nefis demiş: اَنْتَ رَبِّى الرَّحِيمُ - وَاَنَا عَبْدُكَ الْعَاجْزُ Yani, “Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim. 1

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : El-Havbevî, Dürretüt’l-Vâizîn, s. 11.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd : kul
âciz : güçsüz, zavallı
acz : acizlik, güçsüzlük
azâb : işkence, eziyet
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cihazat : organlar, âletler
cihet : taraf, yön
enâniyet : benlik, gurur
ene : ben
ente : sen
fakr : fakirlik, muhtaçlık
feyiz : mânevî gıda, bereket
Firavunâne : Firavun gibi
firavunluk : kendisini Firavun gibi ilâh seviyesine çıkaracak derecede büyük görme
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hikmet : fayda, gaye
letâif : lâtifeler, duygular
mâsumâne : suçsuz, günahsız bir şekilde
mazhar : erişme, nail olma
melekî : melek gibi, meleğe ait
men ene? : “ben kimim?”
mevhum : gerçekte olmadığı halde var sayılan
mübarek : bereketli, hayırlı
nefis : insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet
nevi : tür, çeşit
nükte : ince ve anlamlı söz
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
Rabb-i Rahîm : herbir varlığa merhamet ve şefkat gösteren ve herşeyi terbiye ve idare eden Allah
Ramazan-ı Şerif : şerefli Ramazan ayı
rivayet : Peygamber Efendimizden (a.s.m.) bir haber veya hadisin nakledilmesi, aktarılması
rububiyet : Rablık
ruhanî : ruh âlemine ait
sair : diğer, başka
süflî : alçak, âdî
sürur : mutluluk, sevinç
tefeyyüz : feyizlenme
telezzüz etmek : lezzet almak, tad almak
terakkiyat : ilerleme, yükselme
ubûdiyet : kulluk
ve mâ ente? : “sen kimsin?”
zaaf : zayıflık, kuvvetsizlik
Yükleniyor...