Hem frengistan diyarı, Hıristiyan şevketi dairesidir. Istılahât-ı şer’iyenin maânîsini ve kelimât-ı mukaddesenin mefâhimini lisan-ı hal ile telkin edecek ve ihsas edecek bir muhit olmadığından, bilmecburiye, kudsî maânî, mukaddes elfâza tercih edilmiş; maânî için elfaz terk edilmiş, ehvenüşşer ihtiyar edilmiş.

Diyar-ı İslâmda ise, muhit, o kelimât-ı mukaddesenin meâl-i icmâlîsini ehl-i İslâma lisan-ı hal ile ders veriyor. An’ane-i İslâmiye ve İslâmî tarih ve umum şeâir-i İslâmiye ve umum erkân-ı İslâmiyete ait muhaverât-ı ehl-i İslâm, o kelimât-ı mukaddesenin mücmel meallerini, mütemadiyen ehl-i imana telkin ediyorlar.

Hattâ, şu memleketin maâbid ve medâris-i diniyesinden başka, makberistanın mezar taşları dahi birer telkin edici, birer muallim hükmündedir ki, o maânî-i mukaddeseyi ehl-i imana ihtar ediyorlar.

Acaba kendine Müslüman diyen bir adam, dünyanın bir menfaati için bir günde elli kelime frengî lügatından taallüm ettiği halde, elli senede ve hergünde elli defa tekrar ettiği Sübhanallah, Elhamdü lillâh ve Lâ ilâhe illâllah ve Allahu ekber gibi mukaddes kelimeleri öğrenmezse, elli defa hayvandan daha aşağı düşmez mi?

Böyle hayvanlar için bu kelimât-ı mukaddese tercüme ve tahrif edilmez ve tehcir edilmezler. Onları tehcir ve tağyir etmek, bütün mezar taşlarını hâkketmektir; bu tahkire karşı titreyen mezaristandaki ehl-i kuburu aleyhlerine döndürmektir.

Ehl-i ilhâda kapılan ulemâü’s-sû’, milleti aldatmak için diyorlar ki: “İmam-ı Âzam, sair imamlara muhalif olarak demiş ki: ‘İhtiyaç olsa, diyar-ı baîdede, Arabî hiç bilmeyenlere, ihtiyaç derecesine göre, Fâtiha yerine Fârisî tercümesi cevazı var.’1 Öyle ise biz de muhtacız, Türkçe okuyabiliriz.”

Elcevap: İmam-ı Âzamın bu fetvâsına karşı, başta âzamî imamların en mühimleri ve sair on iki eimme-i müçtehidîn, o fetvânın aksine fetvâ veriyorlar. Âlem-i İslâmın cadde-i kübrâsı, o umum eimmenin caddesidir; muazzam ümmet, cadde-i kübrâda gidebilir. Başka hususî ve dar caddeye sevk edenler, idlâl ediyorlar.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Serahsî, el-Mebsût, 1:37; 234; Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâî’, 1:112.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Allahu ekber : “Allah en büyüktür”
an’ane-i İslâmiye : İslâmî gelenek
Arabî : Arapça
âzamî : büyük; Hanefî Mezhebine bağlı müçtehit
bilmecburiye : zorunlu olarak
cevaz : izin, müsaade, ruhsat
diyar-ı baîde : uzak diyarlar, ülkeler
diyar-ı İslâm : İslâm diyarı; İslâm satveti ve gücünün bulunduğu yerler
ehl-i ilhâd : inkarcılar, dinsizler
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
ehl-i İslâm : Müslümanlar
ehl-i kubur : kabirdekiler
ehvenüşşer : iki şerden daha az zararlı olanı
elfâz : lâfızlar, sözler
Elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah’a mahsustur”
erkân-ı İslâmiyet : İslâmiyetin esasları, şartları
Fârisî : Farsça
fetvâ : dinî hüküm, karar
frengî : Avrupa’ya ait, Avrupayla ilgili
hâkketmek : kazımak, oymak
ihsas etme : hissettirme
ihtar etme : hatırlatma, uyarma
İmam-ı Âzam : İmam-ı Âzam Ebû Hanife
kelimât-ı mukaddese : mukaddes kelimeler
kudsî : mukaddes
Lâ ilâhe illâllah : “Allah’tan başka ilâh yoktur”
lisan-ı hal : hal ve beden dili
lügat : bir dilin kelimelerini belli bir sıralama içinde, mânâlarıyla beraber ihtiva eden kitap, sözlük
maâbid : mabetler, ibadet edilen yerler
maânî : mânâlar, anlamlar
maânî-i mukaddese : kutsal mânâlar
makberistan : mezarlık
meâl-i icmâlî : kısaca açıklama
medâris-i diniye : dinî medreseler, okullar
mezaristan : mezarlık
muallim : öğretmen, öğretici
muhalif : zıt, aykırı
muhaverât-ı ehl-i İslâm : Müslümanların fikir, görüş alış-verişleri, birbiriyle konuşmaları
muhit : çevre, ortam
mukaddes : her türlü çirkinlikten ve eksiklikten arınmış, kutsal
mücmel : kısa, özet
mütemadiyen : sürekli olarak, devamlı
sair : diğer, başka
Sübhanallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir” anlamında bir tesbih
şeâir-i İslâmiye : İslâma sembol olmuş iş ve ibâdetler
taallüm etme : öğrenme
tağyir : değiştirme, başkalaştırma
tahkir : aşağılama
tahrif etme : değiştirme, bozma
tehcir : yerinden, yurdundan çıkarma, sürgün etme
telkin etme : zihinde yer ettirme, aşılama
ulemâü’s-sû : kötü âlimler; geçici menfaatlar veya baskılar karşısında hakikatları gizleyen ve gerçekleri çarpıtan âlimler
umum : bütün, genel
Yükleniyor...