BEŞİNCİ REMİZ

İki Nüktedir.

BİRİNCİ NÜKTE: Madem Cenâb-ı Hak var; herşey var. Madem Cenâb-ı Vâcibü’l-Vücuda intisap var; herşey için bütün eşya var. Çünkü, Vâcibü’l-Vücuda nisbetle herbir mevcut, bütün mevcudata, vahdet sırrıyla bir irtibat peydâ eder. Demek, Vâcibü’l-Vücuda intisabını bilen veya intisabı bilinen herbir mevcut, sırr-ı vahdetle, Vâcibü’l-Vücuda mensup bütün mevcudatla münasebettar olur. Demek herbir şey, o intisap noktasında hadsiz envâr-ı vücuda mazhar olabilir. Firaklar, zevâller, o noktada yoktur. Bir ân-ı seyyâle yaşamak, hadsiz envâr-ı vücuda medardır.

Eğer o intisap olmazsa ve bilinmezse, hadsiz firaklara ve zevâllere ve ademlere mazhar olur. Çünkü, o halde, alâkadar olabileceği herbir mevcuda karşı bir firakı ve bir iftirakı ve bir zevâli vardır. Demek, kendi şahsî vücuduna, hadsiz ademler ve firaklar yüklenir. Bir milyon sene vücutta kalsa da (intisapsız), evvelki noktasındaki o intisaptaki bir an yaşamak kadar olamaz.

Onun için, ehl-i hakikat demişler ki: “Bir ân-ı seyyâle vücud-u münevver, milyon sene bir vücud-u ebtere müreccahtır.” Yani, Vücud-u Vacibe nisbetle bir an vücut, nisbetsiz milyon sene bir vücuda müreccahtır.

Hem bu sır içindir ki, ehl-i tahkik demişler: “Envâr-ı vücut ise Vâcibü’l-Vücudu tanımakladır.” Yani, o halde kâinat, envâr-ı vücut içinde olarak, melâike ve ruhaniyat ve zîşuurlarla dolu görünür. Eğer Onsuz olsa, adem zulümatları firak ve zevâl elemleri herbir mevcudu ihata eder. Dünya, o adamın nazarında, boş ve hâli bir vahşetgâh suretinde görünür.

Evet, nasıl ki bir ağaç meyvelerinin herbirisi, ağacın başındaki bütün meyvelere karşı birer nisbeti var. Ve o nisbetle birer kardeşi, arkadaşı mevcut olduğundan, onların adedince ârızî vücutları vardır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: İkinci Makam
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : yokluk, hiçlik
alâkadar : ilgili
ân-ı seyyâle : bir anda akıp giden zaman dilimi
ârızî : sonradan ortaya çıkan
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
Cenâb-ı Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan, şeref ve yücelik sahibi Allah
ehl-i hakikat : doğru ve hak yolda olan kimseler
ehl-i tahkik : gerçeği delilleriyle bilen âlimler
elem : acı, keder
envâr-ı vücud : varlık nurları; Rabbiyle olan bağdan ortaya çıkan varlık nurları, ışıkları
firak : ayrılık
hadsiz : sınırsız
hâli : ıssız, boş
hâsıl olmak : meydana gelmek
iftirak : ayrılma, dağılma
ihata : kapsama, kuşatma
intisap : bağlanma, mensup olma
irtibat : bağ, ilişki
kâinat : evren
mazhar : erişme, nail olma
medar olma : dayanak, kaynak
melâike : melekler
mensup : bağlı
mevcudat : varlıklar
mevcut : varlık
münasebettar : ilgili, bağlantılı
müreccah : tercih edilen
nazar : bakış
nisbet : kıyas
nisbetsiz : bağlılığı olmayan
nükte : ince mânâlı söz
peydâ etme : meydana getirme, kazanma
remiz : işaret
ruhaniyat : ruhanîler, maddî yapısı olmayan varlıklar
sırr-ı vahdet : birlik sırrı
suret : biçim, şekil
Vâcibü’l-Vücud : varlığı gerekli olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah
vahdet : birlik, teklik
vahşetgâh : yalnızlık yeri
vücud : varlık, var oluş
vücud-u ebter : kesik, sona ermiş varlık; kendisiyle Rabbi arasındaki bağı kesen varlık
vücud-u münevver : nurlanmış varlık; kendisiyle Rabbi arasında bağ kuran varlık
Vücud-u Vâcib : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan varlık, Allah
zevâl : kaybolma
zîşuur : şuur sahibi
zulümat : karanlıklar
Yükleniyor...