Nasıl ki, ehl-i belâğatin kitaplarında belâğatin derecâtı bulunduğu halde, Kur’ân-ı Hakîmdeki belâğat, derece-i i’câza çıkmış; kimsenin haddi değil ki ona yetişsin. Öyle de, mu’cizât-ı Ahmediyenin bir âyinesi olan On Dokuzuncu Mektup ve mu’cizât-ı Kur’âniyenin bir tercümanı olan Yirmi Beşinci Söz ve Kur’ân’ın bir nevi tefsiri olan Risale-i Nur eczalarında tevafukat, umum kitapların fevkinde bir derece-i garabet gösteriyor. Ve ondan anlaşılıyor ki, mu’cizât-ı Kur’âniye ve mu’cizât-ı Ahmediyenin bir nevi kerametidir ki, o âyinelerde tecellî ve temessül ediyor.

İKİNCİ İŞARET

Hizmet-i Kur’âniyeye ait inâyât-ı Rabbâniyenin ikincisi şudur ki:

Cenâb-ı Hak, benim gibi kalemsiz, yarım ümmî, diyar-ı gurbette kimsesiz, ihtilâttan men edilmiş bir tarzda; kuvvetli, ciddî, samimî, gayyur, fedakâr ve kalemleri birer elmas kılıç olan kardeşleri bana muavin ihsan etti. Zayıf ve âciz omuzuma çok ağır gelen vazife-i Kur’âniyeyi, o kuvvetli omuzlara bindirdi, kemâl-i kereminden yükümü hafifleştirdi.

O mübarek cemaat ise, Hulûsi’nin tabiriyle telsiz telgrafın âhizeleri hükmünde ve Sabri’nin tabiriyle Nur fabrikasının elektriklerini yetiştiren makineler hükmünde ayrı ayrı meziyetleri ve kıymettar muhtelif hâsiyetleriyle beraber, yine Sabri’nin tabiriyle bir tevafukat-ı gaybiye nev’inden olarak, şevk ve sa’y ü gayret ve ciddiyette birbirine benzer bir surette, esrar-ı Kur’âniyeyi ve envâr-ı imaniyeyi etrafa neşretmeleri ve her yere eriştirmeleri ve şu zamanda (yani hurufat değişmiş, matbaa yok, herkes envâr-ı imaniyeye muhtaç olduğu bir zamanda) ve fütur verecek ve şevki kıracak çok esbab varken, bunların fütursuz, kemâl-i şevk ve gayretle bu hizmetleri, doğrudan doğruya bir keramet-i Kur’âniye ve zâhir bir inâyet-i İlâhiyedir.

Evet, velâyetin kerameti olduğu gibi, niyet-i hâlisanın dahi kerameti vardır. Samimiyetin dahi kerameti vardır. Bahusus, lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde, ciddî, samimî tesanüdün çok kerametleri olabilir. Hattâ şöyle bir cemaatin şahs-ı mânevîsi bir veliyy-i kâmil hükmüne geçebilir, inâyâta mazhar olur.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz
âhize : alıcı
âyine : ayna
bahusus : özellikle
cemaat : topluluk, grup
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
derece-i garabet : gariplik derecesi
diyar-ı gurbet : gurbet elleri
ecza : bütünü oluşturan parçalar
envâr-ı imaniye : iman nurları
esbab : sebepler
esrâr-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın sırları
fevkinde : üstünde
fütur : usanç
fütursuz : usanmadan, bıkmadan
gayyur : çok gayretli
hâsiyet : özellik, hususiyet
hizmet-i Kur’âniye : Kur’ân hizmeti
hurufat : harfler
ihsan : bağış, ikram
ihtilât : insanlarla görüşme, beraber olma
inâyât-ı Rabbâniye : bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah’ın yardımları
inâyet-i İlâhiye : Allah’ın inâyeti, yardımı
kemâl-i kerem : mükemmel, kusursuz ikram edicilik
kemâl-i şevk : tam bir istek ve arzu
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü haller
keramet-i Kur’âniye : Kur’ân’ın kerameti
kıymettar : kıymetli, değerli
lillâh : Allah için
men edilme : yasaklanma
meziyet : üstün özellik
mu’cizât-ı Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu’cizeler
mu’cizât-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın mu’cizeleri
muavin : yardımcı
muhtelif : çeşitli
mübarek : bereketli, hayırlı
neşretme : yayma
nevi : çeşit
niyet-i hâlisa : saf, temiz niyet
sa’y ü gayret : çalışma ve gayret
suret : biçim, şekil
tabir : açıklama, ifade
tecellî : belirme, görünme
tefsir : Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
temessül : görünme, yansıma
tevafukat : uygun düşme, denk olma, münâsebet yakınlıkları
tevâfukat-ı gaybiye : yapılan hizmetlerde görülen tevâfuklar, kolaylıklar
uhuvvet : kardeşlik
umum : bütün, genel
ümmî : okuma yazma bilmeyen, tahsil görmemiş
vazife-i Kur’âniye : Kur’ân vazifesi
velâyet : velîlik; mânevî mertebeler aşarak Allah’ın yakınlığını ve dostluğunu elde etme
zahir : açık
Yükleniyor...