Kur’ân-ı Kerîm 1 فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِنْ فُطُورٍ der. Kur’ân’dan delil-i inayet, vücuh-u mümkinenin en mükemmel veçhi ile bulunuyor. Kur’ân kâinatta tefekküre emir verdiği gibi, fevâidi tezkâr ve ni’metleri tâdât eden âyâtın fevâsıl ve hâtimelerinde galiben akla havale ve vicdanla müşaverete sevk etmek için 3 اَوَلاَ يَعْلَمُونَ 2 اَفَلاَ يَعْقِلُونَ
5 اَفَلاَ تَتَذَكَّرُونَ 4 فَاعْتَبِرُوا gibi o burhan-ı inayeti ezhanda tesbit ediyor.

İkinci delil-i Kur’ânî: Delil-i ihtirâdır. Hülâsası:

Mahlûkatın her nevine, her ferdine ve o nev’e ve o ferde mürettep olan âsâr-ı mahsusasını müntiç ve istidad-ı kemâline münasip bir vücudun verilmesidir. Hiçbir nevi müteselsil-i ezelî değildir. İmkân bırakmaz. İnkılâb-ı hakikat olmaz. Mutavassıt nev’in silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf inkılâb-ı hakaikin gayrısıdır. Madde dedikleri şey, suret-i mütegayyire, hem harekât-ı mütehavvile-i hâdiseden tecerrüd etmediğinden hudûsu muhakkaktır. Kuvvet ve suretler, a’râziyetleri cihetiyle envâdaki mübâyenet-i cevheriyeyi teşkil edemez. A’râz cevher olamaz. Demek envâının fasîleleri ve umum a’râzının havâss-ı mümeyyizeleri bizzarure adem-i sırftan muhteradırlar. Silsilede tenâsül, şerait-i âdiye-i itibariyedendir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Haydi, çevir gözünü: En küçük bir kusur görüyor musun?” Mülk Sûresi, 67:3.
2 : “Onlar bilmiyorlar mı ki?” Bakara Sûresi, 2:77.
3 : “Hiç düşünmüyorlar mı?” Yâsin Sûresi, 36:68.
4 : “Hiç düşünmez misiniz?” Yûnus Sûresi, 10:3.
5 : “İbret alınız.” Haşir Sûresi, 59:2.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Şulenin Zeyli
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’râz : bir şeyin aslında bulunmayıp onun üzerinde sonradan meydana gelen
âsâr-ı mahsusa : has, özel eserler
âyât : âyetler
burhan-ı inayet : bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzen delili
cihet : taraf, yön
delil-i ihtirâ : Allah’ın hiç yoktan yaratması delili
delil-i inayet : bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzen delili
delil-i Kur’ânî : Kur’ânî delil
dest-i kudret : Allah’ın kudret eli
envâ : türler, çeşitler
ezhan : zihinler
fevâid : faydalar, kazançlar
fevâsıl : fasıllar, bölümler
galiben : çoğunlukla
gayr : hariç, başkası
harekât-ı mütehavvile-i hâdise : sonradan var olan değişen hareketler, oluşumlar
hâtime : sonuç, son bölüm
havale : gönderme, verme
hudûs : sonradan meydana gelme, yok iken varlık kazanma
hülâsa : özet, öz
imkân : olabilirlik, varlığı ile yokluğu eşit olan ve varlığı Allah’ın var etmesine bağlı olan
inkılâb-ı hakaik : gerçek ve doğruların değişmesi, zıtlarına dönüşmesi
inkılâb-ı hakikat : gerçek ve doğrunun değişmesi, zıttına dönüşmesi
istidad-ı kemâl : olgunlaşma kabiliyeti
izhar etmek : göstermek, ortaya çıkarmak
mahlûkat : yaratılmışlar, yaratılmış varlıklar
muhakkak : gerçekliği kesin olan
mutavassıt nev’ : evrim teorisindeki ara geçiş türü, iki ayrı türden doğan melez
mübâyenet-i cevheriye : asla, öze ait farklılık, zıtlık
mükemmel : eksiksiz
müntiç : netice veren
mürettep : bağlantılı, dizili
müstakillen : bağımsız olarak
müşaveret : birbirleriyle istişare etme; birbirlerine danışma
müteselsil-i ezelî : başlangıcı olmayan sonsuz bir zincir
nevi : tür, çeşit
Sâni-i Hakîm : herşeyi belirli maksat ve faydalara uygun ve tam yerli yerinde yaratan ve san’atlı bir şekilde yapan Allah
sevk etmek : göndermek, yönlendirmek
silsile : zincir
suret-i mütegayyire : değişken şekil
tâdât eden : sayan, anan
tahavvül-ü esnaf : sınıfların, çeşitlerin dönüşümü
tecerrüd etmek : soyutlanmak, sıyrılmak
tefekkür : Allah’ı tanımayı netice verecek şekilde etraflıca ve derinlemesine düşünme
tesbit etmek : sağlam şekilde yerleştirmek
teşkil etmek : meydana getirmek oluşturmak
tezkâr : zikretme; hatırlatma
vecih : yön, yüz
vücud : beden, varlık
vücuh-u mümkine : mümkün olabilecek yönler
a’râz : ilinek; bir şeyin aslında bulunmayan ve sonradan meydana gelen nitelik
âciz : güçsüz
adem-i sırf : tam yokluk
âyât : âyetler
azamet-i kudret : Allah’ın kudretinin büyüklüğü
azîm : büyük, yüce
bîçâre : çaresiz, zavallı
bizzarure : ister istemez, zorunlu olarak
cevher : asıl, öz
cihet : taraf, yön
dehşetli : korkunç, ürkütücü
dest-i kudret : Allah’ın kudret eli
dest-i tasarruf-u kudret : Allah’ın herşeyi dilediği gibi kullanan ve yöneten kudret eli
envâ : türler, çeşitler
esbab : sebepler
ezdat : zıtlar
ezeliyet : başlangıcı olmayan sonsuzluk
ezhan : zihinler
fasîle : alt grup
feyâ acaba : hayret ve taaccüb ifadesi için söylenir; hayret verici
hakîr : küçük, ehemmiyetsiz
halk : yaratma
hassa : özellik
havâss-ı mümeyyize : birşeyi diğerinden ayıran temel özellikler
ibdâ : benzersiz güzellikte yaratma
icad : var edilme
isnad etmek : dayandırmak
izhar-ı azamet : büyüklüğü, yüceliği ortaya çıkarma, gösterme
izzet : büyüklük, yücelik
izzet-i kudret : kudretin izzet ve üstünlüğü
kâinat : evren
kudret-i ezeliye : Cenâb-ı Hakkın başlangıcı olmayan sonsuz kudreti
lâzime-i zaruriye-i beyyine : apaçık zorunlu bir gereklilik şeklinde; bir şeyin apaçık zorunlu niteliği
melekûten : birşeyin görünmeyen iç yüzü, aslı, hakikati olarak
melekûtiyet : bir şeyin görünmeyen iç yüzü, aslı, hakikati
muhtera : icad edilmiş, yaratılmış
mukavemet etmek : dayanmak, karşı koymak
mübaşir : temas eden, dokunan
müessir-i hakikî : gerçek tesir sahibi olan, bütün sebepleri harekete geçiren Allah
mülevven : renkli
mülk : herşeyin görünen dış yüzü
mülken : herşeyin görünen dış yüzü olarak
münâfi : aykırı, zıt
münasebet-i mâkule : akla uygun bir bağ, ilgi, ilişki
nazar-ı zahirî : yüzeysel bakış
nâzik : zarif, ince, narin
nur : aydınlık
salâbet : sağlamlık, sertlik
silsile : zincir
şer : kötülük
şerait-i âdiye-i itibariye : var sayılan, normal, sıradan kurallar
tanzim etmek : düzenlemek
tenâsül : üreme
tesir-i hakikî : gerçek tesir
umum : bütün
umur-u hasîse : alçak ve değersiz işler
Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah
Vahdet : Allah’ın birliği
vârid olmak : ulaşmak, erişmek
vasıta : araç
vecih : yön, yüz
vücut : varlık
yed-i îdam : herşeyi yok edebilen el
zerrat : zerreler
Yükleniyor...