Ve saniyen: Belâgat-ı irşadiyenin şe’nindendir ki, avâmın nazarına, âmmenin hissine, cumhurun fehmine göre hareket yapılsın ki, nazarları tevahhuş, fikirleri kabulden imtinâ etmesin. Binaenaleyh, cumhura olan hitabın en beliği, zahir, basit, sehl olmasıdır ki âciz olmasınlar. Muhtasar olsun ki melûl olmasınlar. Mücmel olsun ki, lüzumlu olmayan tafsilden nefret etmesinler.

Ve salisen: Kur’ân mevcudatın ahvalinden ancak Hâlıkları için bahseder. Mevcudatın zâtlarına ait değildir. Bu itibarla, Kur’ân’ca en mühim, kâinatın Hâlıka nâzır olan ahvalidir. Fen ise, Hâlıkı işe katmıyor, kâinatın ahvalinden bizâtihâ bahsediyor. Ve keza, Kur’ân bütün insanlara hitap eder. Ve ekseriyetin fehmini mürâat eder ki, tahkikî bir mârifet sahibi olsunlar. Fen ise, yalnız fencilerle konuşur, avâmı nazara almıyor; avâm taklitte kalıyor. Bu itibarla, fennin tafsilâtını ihmal veya ipham, maslahat-ı âmme ve menfaat-i umumiyeye nazaran, ayn-ı isabet ve ayn-ı hikmettir.

Ve rabian: Kur’ân bütün zamanları tenvir ve bütün insanları irşad eden bir kitaptır. Bu itibarla, irşadın belâgatı icabınca, ekseriyeti, nazarlarında bedihî olan meselelere karşı mükâbereye, mugalâtaya ika ve icbar etmemek lâzımdır. Ve onlarca mahsus, meşhud, mâruf olan birşeyi lüzumsuz yerde tağyir etmemek lâzımdır. Ve keza, vazife-i asliyece ekseriyete lâzım olmayan şeyin ihmal veya icmâli lâzımdır. Mesele, şemsin zâtından, mâhiyetinden bahsetmek değildir. Ancak, âlemi tenvir etmekle hilkatin nizam merkezi ve âleme mihver olması gibi harika şeyleri ihtiva eden vazifesinden bahsetmekle, Hâlıkın azamet-i kudretini efkâr-ı âmmeye ibraz etmektir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Onuncu Risale / Sonraki Risale: Şule
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen
ahval : haller
âlem : dünya, evren
âmme : umum
avâm : halk tabakası, sıradan insanlar
ayn-ı hikmet : hikmetin kendisi
ayn-ı isabet : doğruluğun kendisi
azamet-i kudret : Allah’ın kudretinin büyüklüğü
bedihî : açık, aşikâr
belâgat : sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
belâgât-ı irşadiye : doğru yolu göstermek için sözün muhataba ve amaca uygun olarak söylenmesi
beliğ : maksada en uygun olan
binaenaleyh : bundan dolayı
bizâtihâ : kendileri için
cumhur : çoğunluk
efkâr-ı âmme : halkın fikir ve düşünceleri, kamuoyu
ekseriyet : çoğunluk
fehim : anlayış, kavrayış
fen : bilim
fenci : bilimle uğraşan, bilim adamı
Hâlık : herşeyi yaratan Allah
hilkat : yaratılış
hitab : konuşma
hitap etmek : konuşmak
ibraz etmek : göstermek
icab : gerektirme, lüzum
icbar : zorlama
icmâl : özet, kısaltılmış
ihmal : önemsememe, göz ardı etme
ihtiva etmek : içermek
ika : düşürme
imtinâ : çekinme, yapmama
ipham : gizleme, üstü kapalı bırakma
irşad : doğru yolu gösterme
itibar : özellik
itibarla : özellikle
kâinat : evren
keza : bunun gibi
lâzım : gerekli
mâhiyet : öz nitelik, özellik
mârifet : Allah’ı tanıma, bilme
mâruf : bilinen, tanınmış, belli, meşhur
maslahat-ı âmme : herkesin faydası
melûl : usanmış
menfaat-i umumiye : herkesin yararı, umumun menfaati
meşhud : görünen, bilinen
mevcudat : var edilenler, varlıklar
mihver : eksen, yörünge
mugalâta : demagoji; aldatmak maksadıyla yanlış sözler söyleme
muhtasar : kısa, özet
mücmel : kısa, kısaca
mükâbere : büyüklük taslayarak bile bile doğruyu kabul etmeme, inkâr etme
mürâat etmek : gözetmek
nazar : bakış, bakış açısı, düşünce
nazara almak : göz önünde bulundurmak
nazaran : bakarak, –göre
nâzır : bakan
nizam : düzen
rabian : dördüncü olarak
salisen : üçüncü olarak
saniyen : ikinci olarak
sehl : kolay
şe’n : bir şeye ait ve lâyık olan şey; belirleyici nitelik
şems : güneş
tafsil : ayrıntı
tafsilât : ayrıntılar
tağyir : değiştirme
tahkikî : delillerle doğrulanmış, araştırmaya dayanan şekilde
taklit : hakikatini araştırmadan kabul etme
tenvir etmek : aydınlatmak, ışıklandırmak
tenvir : aydınlatma
tevahhuş : korkma, ürküntü
vazife-i asliye : asıl görev
zahir : açık, görünen
Yükleniyor...