Bununla beraber Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, âyât-ı beyyinatın telâfifinde maksad-ı hakikîye telvih ve işaret ettiği gibi, bazı zevahir-i âyâtı -kinayede olduğu gibi- maksada menâr etmiştir.

Hem de usul-ü mukarreredendir: Sıdk ve kizb, yahut tasdik ve tekzip, kinayât ve emsallerinde, fenn-i beyanda “maânî-i ûlâ” tâbir olunan suret-i mânâya raci değildirler. Ancak “maânî-i sânevî” ile tabir olunan maksat ve garaza teveccüh ederler. Mesela: “Filânın kılıncının bendi uzundur” denilse, kılıncı olmazsa da, fakat kameti uzun olursa, yine hüküm doğrudur, yalan değildir. Hem de, nasıl kelâmda bir kelime, istiâreye karine-i mecazdır. Öyle de, kelime-i vahid hükmünde olan kelâmullahın bir kısım âyâtı, sair ihvanının hakikat ve cevherlerine karine ve rehnümâ ve komşularının kalblerindeki sırlara delil ve tercüman oluyorlar.

Elhasıl: Bu hakikati pîş-i nazara getiremeyen ve âyetleri muvazene ve doğru muhakeme edemeyen, meşhur Bektaşî gibi -ki, namazın terkinde taallül yolunda demiş: “Kur’ân diyor 1 لاَ تَقْرَبُوا الصَّلاَةَ ilerisine de hafız değilim”- nazar-ı hakikate karşı maskara olacaktır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “... namaza yaklaşmayın.” Nisâ Sûresi, 4:43.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyât : âyetler
âyât-ı beyyinat : ap açık âyetler
bend : bağ
cevher : asıl, öz, maya, bir şeyin olmasını temin eden esas; değerli şey
elhasıl : kısaca, özetle
emsal : benzer
fenn-i beyan : beyân ilmi; teşbih, istiâre, mecaz, kinâye gibi konulardan bahseden belâgat ilminin bir dalı
garaz : kasıt, gaye, maksat, hedef
hafız : Kur’ân-ı Kerimi ezberleyen kişi
hakikat : doğru, gerçek
ihvan : kardeşler
istiâre : hakiki mânâ ile mecâzi mânâ arasındaki benzerlikten dolayı bir kelimenin mânâsını geçici olarak alıp başka bir kelime için kullanma san’atı; “arslan” kelimesini “cesur adam” için kullanmak gibi
kamet : boy
karine : bilinmeyen bir şeyin anlaşılmasına yarayan ipucu, işaret
karine-i mecaz : mecaza ait işaret; kelimenin mecaz olmasını gerektiren, gerçek manasına alınmasına engel olan kayıt (mecaz)
kelâm : söz
kelâmullah : Allah’ın kelâmı, sözü
kelime-i vahid : “Allah’tan başka ilâh yoktur” mânâsında “Lâ ilâhe illallah”
kinayât : kinâyeler (kinaye)
kinaye : bir sözü gerçek mânâsına da gelebilecek şekilde, başka bir mânâda kullanma san’atı
kizb : yalan
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan : bütün açıklamaları mu’cize olan, bir benzerini yapmada insanları âciz bırakan Kur’ân
maânî-i sânevî : ikinci derecedeki mânâlar, dolaylı bir şekilde kastedilen anlamlar
maânî-i ûlâ : kelime veya ibarelere verilmesi gereken birinci derecedeki mânâlar
maksad-ı hakikî : gerçek maksat, asıl gaye
maksat : amaç, gaye
maskara : gülünç, rezil
menâr : yol gösteren, işâret (gemilere yol gösteren fener kulesi)
muhakeme etmek : değerlendirme, sorgulayıp hükme bağlama
muvazene etme : karşılaştırma, kıyaslama
nazar-ı hakikat : hakikat nazarı, doğru gerçeği gören bakış
pîş-i nazara getirme : göz önüne getirme
raci : ait
rehnümâ : yol gösterici, kılavuz
sair : diğer, başka
sıdk : doğruluk
suret-i mânâ : dış anlam; kelimelerdeki ilk anlam, mecaz olmayan anlam
taallül : illet ve sebep gösterme, bahane üretme
tâbir : ifade etme, adlandırma
tasdik : doğrulama, onaylama
tekzip : yalanlama
telâfif : birbirine girmiş ve sarmaşık bir bütünlük arzeden vaziyetler; iç içe girmiş anlam derinlikleri, katmanları
telvih : kinaye yoluyla işaret etme; asıl mânâ ile kinâye yoluyla kastedilen mânâ arasındaki vasıtaların çok olması durumu
teveccüh etmek : yönelmek
usul-ü mukarrere : kararlaşmış, kesinleşmiş kurallar, kâideler
zevahir-i âyât : âyetlerin dış, zâhirî anlamları
Yükleniyor...