Evet, ifratla müsamahanın kapısı açıldı. Çürük şeyler o hakaik-i âliyeye karıştığından, ehl-i tefritle insafsız olan ehl-i tenkit, gayet haksızlık olarak, şu çürük şeylerin yüzer misline olan hakaik-i âliye içinde gördüklerinden ürktüler, nefret ettiler. Hâşâ, lekedar ve kıymetsiz zannettiler. Acaba defineye hariçten girmiş bir silik para bulunsa veyahut bir bostanda başka yerden düşmüş olan çürük ve acı bir elma görünse, hak ve insaf mıdır ki, umum defineyi kalp ve umum elmaları acı zannedip vazgeçmekle lekedar edilsin?

Hâtime

Bu mukaddemeden maksadım, efkâr-ı umumiye bir tefsir-i Kur’ân istiyor. Evet, her zamanın bir hükmü var. Zaman dahi bir müfessirdir. Ahval ve vukuat ise, bir keşşaftır. Efkâr-ı âmmeye hocalık edecek, yine efkâr-ı âmme-i ilmiyedir. Bu sırra binaen ve istinaden isterim ki: Müfessir-i azîm olan zamanın taht-ı riyasetinde, herbiri bir fende mütehassıs, muhakkikîn-i ulemadan müntehap bir meclis-i meb’usan-ı ilmiye teşkiliyle, meşveretle bir tefsiri telif etmekle sair tefasirdeki münkasım olan mehasin ve kemâlâtı mühezzebe ve müzehhebe olarak cem etmelidirler. Evet, meşrutiyettir; herşeyde meşveret hükümfermâdır. Efkâr-ı umumiye dahi dîdebandır. İcma-ı ümmetin hücciyeti buna hüccettir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahval : haller, durumlar
binaen : –dayanarak, dolayı
cem etmek : toplamak, bir araya getirmek
dîdeban : bekçi, gözcü, gözetleyen
efkâr-ı âmme : genel kabül gören fikirler; kamuoyu, umumun fikirleri
efkâr-ı âmme-i ilmiye : genel kabul görmüş ilmî fikirler, düşünceler ilimle uğraşan kişilerin görüşleri
efkâr-ı umumiye : kamuoyu, umumun fikirleri
ehl-i tefrit : tersine aşırı gidenler; bir şeyin gereğinden daha az, aşağı olması gerektiğini savunanlar
ehl-i tenkit : eleştirmenler, kritik ve eleştiri yapan kimseler
hakaik-i âliye : yüce hakikatler
hariç : dış, dışarı
hâşâ : kesinlikle öyle değil
hâtime : sonuç, son bölüm
hüccet : delil, kanıt, ilmî dayanak
hücciyet : delil sayılabilme, sağlam delil kabul edilir olma
hükümfermâ : hüküm sürme
icma-ı ümmet : aynı asırda yaşamış İslâm müçehitlerinin, bir meselede hüküm bakımından ittifak etmeleri. İcmâ, Kur’ân ve sünnetten sonra en kuvvetli delildir
ifrat : aşırılık, haddi aşma; gereğinden daha fazla gösterme
insaf : merhamet ve adâlet dâiresinde hareket, vicdan
istinaden : dayanarak
kalp : sahte para
kemâlât : faziletler, mükemmel özellikler
keşşaf : keşfeden, bulan, gizli bir şeyi açığa çıkaran
lekedar : lekeli
meclis-i meb’usan-ı ilmiye : çeşitli ilimlerin temsilcilerinden oluşan meclis (bk. b-a-s̱; a-l-m)
mehasin : güzellikler
meşrûtiyet : (bk. bilgiler)
meşveret : danışma, işlerin danışıp görüşme yoluyla halledilmesi
misl : benzer
muhakkikîn-i ulema : gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen âlimler
mukaddeme : başlangıç, giriş, giriş bölümü
müfessir : Kur’ân-ı Kerimi tefsir eden, yorumlayan
müfessir-i azîm : büyük yorumcu, Kur’ân-ı Kerimi tefsir eden büyük yorumcu
mühezzebe : düzeltilmiş, temizlenmiş, iyi duruma getirilmiş, ıslah edilmiş, süslendirilmiş
münkasım : kısımlara ayrılmış, bölünmüş
müntehap : seçilmiş
müsamaha : hoşgörü
mütehassıs : ihtisas sahibi, uzman
müzehhebe : altın yaldızla yaldızlanmış, parlatılmış, süslendirilmiş
sair : diğer, başka
taht-ı riyasetinde : başkanlığında
tefasir : tefsirler
tefrit : tersine aşırılık, gereğinden daha az gösterme
tefsir : Kur’ân-ı Kerimi açıklama, yorumlama
tefsir-i Kur’ân : Kur’ân tefsiri
telif etmek : yazmak
teşkil : oluşum, meydana gelme
umum : bütün, genel
vukuat : meydana gelen olaylar; olmuş olanlar
Yükleniyor...