Amma şer ve kubh ve bâtıl ise, tebeîye ve mağlûbe ve mağmuredirler. Eğer çendan savlet etseler de, muvakkattir.

Hem de sabittir ki: Ekrem-i halk benî Âdemdir. İstidadı ve san’atı buna şahittir. Hem de benî Âdemin en eşrefi, ehl-i hak ve hakikat olan doğru Müslümanlardır. Hakaik-i İslâmiyet buna şehadet ettiği gibi, istikbalin vukuatı da tasdik edecektir.

Hem de sabittir ki: Ekmel-i küll, Muhammed’dir (aleyhissalâtü vesselâm). Mu’cizatı ve ahlâk-ı kâmilesi şehadet ettiği gibi, muhakkikîn-i nev-i beşer de tasdik ederler. Hattâ a’dâsı da teslim ediyorlar ve etmeye mecburdurlar.

Vakta ki bu böyle, şu şöyle ve o öyledir. Acaba nev-i beşer şekavetiyle o fünunların şehadetini cerh ve istikra-i tâmmı nakz ve iptal ve meşiet-i İlâhiyesinin karşısında temerrüd, taannüde muktedir olacak mıdır? Kellâ, muktedir olmaz ve olamaz. Âdil ve Hakîm-i Mutlakın Rahmân ve Rahîm ismine kasem ederim: Nev-i beşer, şer ve kubh ve batılı, zahmetsiz, yani “biselâmeti’l-emr” ile hazmedemeyecektir. Hem de hikmet-i İlâhiye müsaade etmeyecektir.

Evet, hukuk-u umumiye-i kâinata cinayet eden affolunmaz, râh-ı adem verilmez. Evet, binler sene şerrin galebesi yalnız bu dünyada en ekall bin sene mağlûbiyet-i mutlaka ile netice verecektir. Âlem-i uhrâda hayır, şerri idam-ı ebedî ile mahkûm edecektir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

a’dâ : düşmanlar
Âdil : sonsuz adalet sahibi olan ve herşeye hakkını veren Allah
ahlâk-ı kâmile : mükemmel ahlâk
âlem-i uhrâ : öteki âlem, âhiret âlemi
aleyhissalâtü vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
bâtıl : hakikat dışı, hurafe; hak ve doğru olmayan, yalan. (hakk’ın zıddı)
benî Âdem : Âdemoğlu, insan
biselâmeti’l-emr : işin kolaylıkla ve kazasız belâsız yapılması
cerh : çürütme, bozma
çendan : gerçi, her ne kadar
ehl-i hak ve hakikat : hak ve hakikat üzere olanlar
ekall : en az
ekmel-i küll : bütün fertlerin en mükemmeli; bütün niteliklerde en mükemmel
ekrem-i halk : yaratılmışların en şereflisi
eşref : en şerefli, en üstün
fünun : fenler, bilimler
galebe : üstün gelme
hakaik-i İslâmiyet : İslâmiyetin gerçekleri
Hakîm-i Mutlak : herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan sınırsız hikmet sahibi Allah
hikmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratma sıfatı
hukuk-u umumiye-i kâinat : genel kâinat hukûku; kâinattaki bütün varlıkların hakları
idam-ı ebedî : dirilmemek üzere sonsuz yok oluş
istidad : kàbiliyet, yetenek
istikbal : gelecek
istikra-i tâmm : ayrı ayrı hadiselerdeki ortak vasıfları tesbit edip genel bir sonuç çıkarma; tümevarım, endüksiyon
kasem : yemin
kellâ : asla
kemâl : kusursuzluk, mükemmellik
kubh : çirkinlik
mağlûbe : yenik olan, mağlup olmuş
mağlûbiyet-i mutlaka : tam bir mağlup olma; yenilgi
mağmure : adı sanı silinmiş, yerinde yeller esen, harap olmuş
mahkûm : hüküm giymiş, hükümlü kimse
meşiet-i İlâhiye : Allah’ın iradesi, dilemesi
mu’cizat : mu’cizeler, Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü şeyler
muhakkikîn-i nev-i beşer : insan türünün gerçekleri araştıran ve hakikatleri delilleriyle bilen fertleri
muktedir olmak : gücü yetmek, güç ve iktidar sahibi olmak
muntazama : düzenli, intizamlı
muvakkat : geçici
nakz : bozma, yok sayma
nev-i beşer : insan türü, insanlık
râh-ı adem : yokluk, hiçlik yolu
Rahîm : herbir varlığa karşı çok merhametli; rahmetinin çok özel tecellîleri olan ve sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah
Rahmân : rahmet ve merhameti herşeyi kaplayan, yarattıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran Allah
savlet : saldırma, şiddetli hücum
şehadet : şahidlik, tanıklık
şekavet : sıkıntı, eziyet, belâ ve zillete düşmek, mutsuzluk
şer : kötülük
taannüd : inat etme, ayak direme, direnme
tebeiye : dolaylı, başka bir şeye tabi olan
temerrüd : inat etme, ayak direme
vakta ki : ne vakit ki, ne zaman ki
vukuat : meydana gelmiş olaylar; olmuş olanlar
Yükleniyor...