Diğerinde dâü’l-husumet ile ihtilâl sıtması var. Ben de fikr-i milliyeti uyandırarak, ışıklandırarak, tiryâk-misâl adalet ve muhabbeti o nur ile mezc ettirerek, sulfato-misâl bir ilâç veriyorum.

İşte böyle bir hekimdir ki, vatan hastahânesinde, bîçare etfâli helâktan halâs eder. Hâ, hükûmet-i meşrutanın timsâl-i nûrânîsi 1 كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ sırrınca, her bir büyük adam, bu düsturu nazara almak gerektir.

Sual: Derman, dermandır; neden zehir olsun?
Cevap: Bir derdin dermânı başka bir derde zehir olabilir. Bir derman hadden geçse, dert getirir.

Sual: Ne diyorsun? 2 اِسْتَحْسَنْتَ ذَا وَرَمٍ Hâl-i hâzırın eskisi gibi çok fenalığı var, bize zulmeder; hem de zaafta, kuvvetsizlikte eskisine benzer. Demek, târif ettiğin meşrutiyet daha bize selâm etmemiş; ta ki, biz de “Ehlen ve sehlen” desek?

لاٰ بَلِ اسْتَسْقَيْتُ اُسْكُوبًا وَاسْتَسْعَيْتُ يَعْبُوبًا وَاسْتَحْسَنْتُ حَوْرَاۤءَ وَمَدَحْتُ حُرِّيَّةً حُرَّةً حُورِيَّةً3

Cevap: Fakat, sizin dîvâneliğinizden korkmuş, gelememiş. Zulüm, meşrutiyetin hatâsı değil, belki kafanızdaki cehâletin zulmetindendir. Siz dîvânelikle kısa yolu uzun yapıyorsunuz. Küdân ve Mâmehuran aşiretleri, daha asker gelmeden, alâküllihâl vermeye mecbur olan emvâl-i emiriyeyi hazır etse idiler, şu kadar zulüm olmayacaktı. Evet, bir millet cehâletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Hepiniz çobansınız ve hepiniz idâreniz altındakilerden mes’ulsünüz.” Müslim, İmâre: 20.
2 : Veremli (hastalıktan şişmiş) birini övüyorsun.
3 : Hayır! Aksine, ben bir nehirden su almak istedim. Bir bulutun bolca yağmur indirmesini arzu ettim. Ahu gözlü bir güzel beğendim ve hûri gibi güzel, hür bir hürrıyeti methettim.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâküllihâl : ister istemez, her hâlükârda
aşiret : kabile
bîçare : çaresiz, zavallı
dâü’l-husûmet : düşmanlık hastalığı
derman : ilâç, şifa
divâne : akılsız, deli
dîvânelik : delilik
düstur : kâide, kural
ehlen ve sehlen : hoş geldiniz, sefa geldiniz
ehl-i hamiyet : din, aile, millet ve vatan gibi değerleri koruma gayreti içinde olanlar
emvâl-i emiriye : devlet malları, devlete verilmesi gereken vergi vs. mallar
etfâl : çocuklar
fikr-i milliyet : ırkçılık fikri
hadden geçme : sınır ve ölçüyü aşma
halâs etme : kurtarma
hâl-i hazır : şimdiki durum, şimdiki zaman
helâk : yok olma
hükûmet-i meşruta : Meşrutiyet idaresi, Meşrutiyet hükûmeti
ihtilâl : ayaklanma, karışıklık, karmaşa
mezcettirme : birbirine karıştırma, bütünleştirme
muhabbet : sevgi
müderris : ders veren, öğretmen, hoca
müstebit : istibdâtçı, diktatör, despot
nazara almak : dikkate almak
sulfato-misâl : sulfato gibi; kınadan elde edilen ve sıtmanın tedavisinde kullanılan beyaz alkaloit (kinin) gibi
timsâl-i nûrânî : nurlu heykel
tiryâk-misâl : ilâç gibi
zaaf : zayıflık, güçsüzlük
zulmetmek : haksız yere kötülük etmek, eziyet etmek, kötü duruma düşürmek
zulüm : haksızlık; başkasının hakkına tecavüz etme, ona eziyet etme
Yükleniyor...