Evet, şu amûd-u nuranî, HAŞİYE dinin himayetini, şehametinin başına, murakabenin gözüne, hamiyetinin omuzuna alacaktır. Görüyorsunuz ki, lemeât-ı müteferrika, tele’lüe başlamış. Yavaş yavaş incizab ile imtizaç edecektir. Fenn-i hikmette takarrur etmiştir ki: Hiss-i dinî, bâhusus din-i hakk-ı fıtrînin sözü daha nâfiz, hükmü daha âlî, tesiri daha şedittir.

Elhasıl: Başkasına itimat etmeyen nefsiyle teşebbüs eder. Size bir misâl söyleyeceğim: Siz göçersiniz. Göçerin malı koyundur; o işi bilirsiniz. Şimdi her biriniz, bazı koyunları bir çobanın uhdesine vermişsiniz. Hâlbuki çoban tembel ve muavini kayıtsız, köpekleri değersizdir. Tamamıyla ona itimat etseniz, rahatla evlerinizde yatsanız, bîçare koyunları müstebit kurtlar ve hırsızlar ve belâlar içinde bıraksanız daha mı iyidir; yoksa onun adem-i kifayetini bilmekle nevm-i gafleti terk edip, hanesinden her biri bir kahraman gibi koşsun, koyunların etrafında halka tutup, bir çobana bedel bin muhafız olmakla, hiçbir kurt ve hırsız cesaret etmesin, daha mı iyidir? Acaba Mâmehuran hırsızlarını tevbekâr ve sofî eden şu sır değil midir? Evet, ruhları ağlamak istedi, biri bahane oldu, ağladılar.

Evet, evet, neam, neam. Sivrisinek tantanasını kesse, balarısı demdemesini bozsa, sizin şevkiniz hiç bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz. Zira, kâinatı nağamatıyla raksa getiren hakaikin esrarını ihtizaza veren musika-i İlâhiye hiç durmuyor; mütemadiyen güm güm eder. Padişahların padişahı olan Sultan-ı Ezelî, Kur’ân denilen musika-i İlâhiyesi ile umum âlemi doldurarak kubbe-i âsumanda şiddetli ses getirmekle, sadef-i kefh-misâl olan ulema ve meşâyih ve hutebânın dimağ, kalb ve femlerine vurarak, aks-i sadâsı onların lisânlarından çıkıp seyir ve seyelân ederek, çeşit çeşit sadâlarla dünyayı güm güm ile ihtizaza getiren o sadânın tecessüm ve intibaıyla; umum kütüb-ü İslâmiyeyi bir tanbur ve kanunun bir teli ve bir şeridi hükmüne getiren ve her bir tel, bir nev’iyle onu ilân eden o sadâ-yı semâvî ve ruhânîyi kalbin kulağıyla işitmeyen veya dinlemeyen; acaba o sadâya nispeten, sivrisinek gibi bir emîrin demdemelerini ve karasinekler gibi bir hükûmetin adamlarının vızvızlarını işitecek midir?

Elhasıl: İnkılâb-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adamın, dinde hissesi, beytü’l-ankebut gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur; taklittir, onu telâşa düşürttürür. Zira itimad-ı nefsin fıkdanı ve aczin vücudu cihetiyle, saadetini yalnız hükûmetin cebinden zannettiğinden; kalbini, aklını da hükûmetin kesesinden tahayyül eder, korkar.

Sual: Bazı adam, dediğiniz gibi demiyor. Belki, “Mehdî gelmek lâzımdır” der. Zira; dünya şeyhuhet itibariyle müşevveşedir; İslâmiyet ağrazın teneffüsü ile mütezelziledir.
Cevap: Eğer Mehdî acele edip gelse, baş-göz üstüne, hemen gelmeli. Zira güzel bir zemin müheyya ve mümehhed oldu. Zannettiğiniz gibi çirkin değildir. Güzel çiçekler, baharda vücudpezir olur. Rahmet-i İlâhî şânındandır ki, şu milletin sefaleti, nihayetpezir olsun. Bununla beraber, kim dese, “Zaman bütün berbât oldu,” eskisine temayül gösterse, bilmediği halde İslâmiyetin muhalefetinden neş’et eden eski seyyiatı, bazı ecnebîlerin zannı gibi İslâmiyete isnat etmektir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Risale-i Nur’u hissetmiş ki, üç sayfa ile cevap veriyor. Fakat siyaset perdesi başka renk vermiş.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i kifayet : kâfi gelmeme, yetersizlik
âlî : yüce, yüksek
amûd-u nuranî : nurlu sütun
bâhusus : bilhassa, özellikle
bedel : karşılık
bîçare : çaresiz, zavallı
demdeme : gürültü, vızıltı, yüksek ses
dimağ : beyin, kafanın içi; akıl, bilinç
din-i hakk-ı fıtrî : insanın yaratılışına uygun olan hak din, İslâmiyet
elhasıl : kısaca, özetle
esrar : sırlar, gizemler
fem : ağız
fenn-i hikmet : hikmet ilmi, tecrübe ve deneye dayalı bilim
hakaik : gerçek mahiyetler, asıl ve esaslar
hamiyet : din, aile, vatan, millet gibi değerleri koruma duygusu ve gayreti
hane : ev
himayet : koruma duygusu ve gayreti
hiss-i dinî : dinî his, dinî duygu
hutebâ : hutbe okuyanlar, hatipler
ihtizaza verme : titretme, sallama, kendine getirme
imtizaç : birleşme, kaynaşıp uyuşma
incizab : cezbedilme, çekilme
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kubbe-i âsuman : gök kubbe, gökyüzü
lemeât-ı müteferrika : çeşitli parıltılar
meşâyih : şeyhler, pirler
misâl : örnek
muavin : yardımcı
murakabe : gözetleme; kontrol etme; nefsi kontrol altına alma
musika-i İlâhiye : Allah’ın kâinata yerleştirdiği güzel ve uyumlu sesler; mahlûkatın çıkardıkları sesler
müstebit : istibdatçı, zorba
mütemadiyen : sürekli
nâfiz : nüfuz eden, derinlere işleyen; etkili
nağamat : nağmeler; güzel, uyumlu sesler; melodiler
neam : pek güzel, hay hay, evet
nefs : insanın kendisi
nevm-i gaflet : gaflet uykusu
raks : bir tür dans; oyun
sadef-i kefh-misâl : mağara benzeri inci kabuğu
sofî : tasavvuf ehli, tarikat mensubu, samimî dindar kimse
Sultan-ı Ezelî : Ezelî Sultan; hüküm ve saltanatının başlangıcı olmayan Allah
şedit : çok şiddetli
şehamet : izzet, yücelik, yiğitlik
takarrur etmek : sabit olmak, karar bulmak, sağlamca yerleşmek
teessüf etme : üzülme
tele’lü : parıldama
teşebbüs : başvurma, girişme
uhdesine verme : sorumluluğuna verme
ulema : âlimler
umum : bütün
zira : çünkü
acz : âcizlik, güçsüzlük
ağraz : garezler, kötü niyetler, gizli kinler
aks-i sadâ : yankı
beytü’l-ankebut : örümcek evi, örümcek yuvası
cemiyet : topluluk
demdeme : vızıltı, ses
ecnebî : yabancı
efkâr : fikirler, düşünceler
elhasıl : kısaca, özetle
fıkdan : kaybolma, yok olma
garaz : niyet, maksat, hedef
havf : korku
ihtizaza getirme : titretme, sallama
inkılâb-ı siyasî : siyasî değişim, dönüşüm
intiba : izlenim, düşünce
isnat etmek : dayandırmak
itimad-ı nefs : özgüven; kendine güven
kütüb-ü İslâmiye : İslâmî kitaplar
lisân : dil
menba-ı saadet : mutluluk kaynağı
meşveret : işlerin halledilmesi, problemlerin çözülmesi için yapılan istişare, fikir alışverişi
mösyö : beyefendi
müheyya : hazır, hazırlanmış
mümehhed : hazırlanmış, döşenmiş, serilmiş
müşevveş : dağınık, karışık, düzensiz
mütezelzil : sallanan, sarsılan
neş’et eden : doğan, meydana çıkan
nev’ : çeşit
nihayetpezir olma : sona erme, son bulma
rahmet-i İlâhî : Allah’ın rahmeti, şefkat ve merhameti
sadâ : ses
sadâ-yı semâvî ve ruhânî : semâvî ve ruhanî olan sadâ, gökten gelen ses
sefalet : perişanlık, yoksulluk
seyelân : akma, akış
seyyiat : günahlar, kötülükler
şeyhuhet : yaşlılık, ihtiyarlık
tahayyül etme : hayal etme
taht-ı riyasetinde : başkanlığı altında
tecessüm : cisimleşme, maddi yapıya bürünme, somutlaşma
temayül : eğilim ve istek gösterme
teneffüs : nefes alma, rahatlama
teşviş : karıştırma, karmakarışık etme
umum : bütün
vücud : varlık
vücudpezir olmak : vücuda gelmek, ortaya çıkmak
Yükleniyor...