Evet, edebin değil, belki edebiyatın kanununa karşı âsârımı muhâlefete sevk eden yedi esbabdır:

Evvelâ: Sabâvetimden beri kâh kuyu dibinde, kâh minâre başında gibi fehmen istidatlarda bulunuyorum; kâh gâyet dakîk bir hakikat dâvetsiz elime geliyor; kâh gâyet tanışım, dostum olmuş bir hakikat ecnebî olup tanımıyorum. Hatta bir günde kâh gâyet câhil, kâh tecrübeli bir siyasî gibi işe karışmak isterim.

Sâniyen: Meşrutiyetin fecr-i sâdıkına kadar inşâ ve kitâbette tamamen hem ümmî, hem acemi idim. Her ne ki inşâ ettimse, üstâdımız olan meşrutiyetten öğrendim. Cinân-ı cenânda yemişler kemâle ermemiş iken kopardım. Eğer size ekşi gelirse, yüzünüzü ekşitip abûs, kamtarîr olmayınız.

Sâlisen: Müstehak olmadığım teveccüh-ü âmmeden neş’et eden bir şöhret-i kâzibe, bana tahmîl ettiği vazife-i mühimme ile, aczden neş’et eden atlamakla, nümâyişe, sahte ehliyetle ehil olmadığım birşeye girişmeye mecbur oldum.

Râbian: Fıtraten bendeki gurur, milliyeten bendeki fahriye, mesleken bendeki tahdis-i nimet, meşreben bendeki meyl-i tefevvuk, kavmiyeten bendeki meyl-i tecellüd ve meyl-i nümâyiş, şâş adama eserlerimde hakikatten fazla bir enaniyet gösteriyor. Evet, enaniyet var; benim değil, milletimin enaniyetidir. Benlik var; benim değil, sınıfım olan melâik-i medârisin izzetidir.

Hâmisen: Ben, Kürtçe düşünürüm, Türkçe ve Arapça yazıyorum. Matbaa-i hayaldeki mütercim acemi; ya kalbin sözünü iyi anlamıyor veya lisânın diline âşinâ değildir. Hem, Türkçenin sarf nahivini bilmediğimden, mânâya giydirdiğim üslûbun düğmeleri pek karışık oluyor. Hatta “evet, işte, şimdi, hem de, zira, olan, şu, bu” tekrarları, sizin gibi beni de usandırıyor. Başkasının tashihine de katiyen râzı olamıyorum. Zira, külahıma püskül takmak gibi, başkasının sözü sözlerimle hiç münâsebet ve ülfet peydâ etmiyor. Sözlerimden tevahhuş eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aba : yünden yapılmış kaba kumaş
acîbü’ş-şekil : hayret edilecek şekil, şaşılacak şekil
âciz : güçsüz, zayıf
antika : eski ve kıymetli sa’nat eseri
âsâr : kitap, yazı vs. eserler
eyyühe’n-nâzır : ey (bu yazıya) bakan, nazar eden
hakikatşiken : hakikat kırıcı
hasenât : iyilikler, sevaplar
hikmetâmiz : hikmetli, hikmetle karışık, hikmeti içine alan
himmet : ciddi gayret, yardım
ifâde-i meram : maksadı ifade etme, anlatma
iktidarsız : güçsüz, kuvvetsiz
iktisâ : giymiş (giyme)
ilhâm ettirme : kalbe gelmesine sebep olma; gönle doğmasına vesile olma
inkılâp : köklü değişim, dönüşüm
izâle : giderme, ortadan kaldırma
kelâm : ifade, söz
mağfiret : bağışlanma
mahcubiyet : utangaçlık
mâtemâlûd : matemli, hüzne bulanmış, üzüntüye boğulmuş
mazeret : özür
me’mûl : umulan, ümit edilen
meydan-ı hamiyet : din, vatan, millet gibi değerleri savunma alanı, sahası
muâheze : ayıplama, kınama
muhâlefet : zıtlık, aykırılık
müstehak : hak etmiş, lâyık
nevi : çeşit, tür
nümûne-i imtisâl : örnek alınacak model, nümune
rağbet : ilgi, istek
rıhlet : yolculuk, seyahat
seyyiât : günahlar
sükût : sessiz kalma, susma
şâyân : lâyık, yaraşır
telif kanunu : yazarlık yasası, yazı yazma kanunu
telif-i müşevveş : karışık ve anlaşılması zor olan bir kitap
tereccüh etme : üstün gelme, ağır basma
abes : anlamsız, faydasız
adem : hiçlik, yokluk
âsâr : eserler
cinnet : delilik, davranış bozukluğu
dakîk : ince
devâir : daireler
ecnebî : yabancı
edeb : terbiye, olgunluk
elmas-misâl : elmas gibi
enmûzec : nümune, örnek
esbab : sebepler
etvâr : haller, tavırlar
fehm : anlama ve kavrama
fezleke : hülâsa, özet
hakikat : gerçek
hâtırât : hatıralar, anılar
hayalşiken : hayali dağıtan, bozan
hissiyât : duygular
hisşiken : his kırıcı
ibrâz : belirtme, ortaya koyma, gösterme
ifratâlûd : aşırılıkla karışık, aşırılık bulunan
ihtilâl : ayaklanma, karışıklık
İki Mekteb-i Musibetin Şehâdetnâmesi : “İki Musibet Okulunun Diploması” anlamında olan ve içinde Bediüzzaman’ın 1909 yılında Divan-ı Harbî Örfî’de (Sıkıyönetim Mahkemesinde) yaptığı savunması bulunan bir eser
ilhâm eden : kalbe getiren, gönle doğuran
inkılâb : köklü değişim, dönüşüm
inkılâb-ı mes’ûd : mutluluk ve huzur veren değişim, Hürriyet inkılâbı
intâc etmek : sonuç vermek, ürün vermek
intizam : düzen, denge
istibdat : baskı, diktatörlük, despotluk
istidat : kabiliyet, yetenek
kâh : bazen
kurûn-u vustâ : ortaçağ
Mart : Rumî 1325’in Mart ayı (Rumî 31 Mart 1325, Milâdî 13 Nisan 1909 tarihinde 31 Mart Olayı gerçekleşti ve bu olaydan sonra II. Abdülhamit tahttan indirildi, Üstad Bediüzzaman da Divan-ı Harb-i Örfî’de yargılandı.)
Mayıs : Rumî 1324’ün Mayıs ayı (13 Haziran-14 Mayıs 1908) Üstad Bediüzzaman, Saraya sunduğu eğitimin ıslâhıyla ilgili proje sebebiyle bu ayda Üsküdar’daki Toptaşı Akıl Hastanesine sevkedildi. Orada doktora devrin karakteristik yapısını özetledi.
memzûc : karışık, karışmış, mezc olmuş
meş’um : kötü, uğursuz
muhtelif : çeşitli
mütenevvia : çeşit çeşit, farklı farklı
nazmşiken : düzensiz; nazım yönünden uyumsuz, tertibi bozuk
sabâvet : çocukluk
sadef : inci kabuğu
tabakât-ı mütedâhile-i mütesâfile : iç içe ve alt alta olan katmanlar, sınıflar
tabâyi’ : mizaçlar, tabiatlar
tâife : grup, topluluk
tazammun etme : içine alma
tazyik-i mecnunâne : delicesine baskı ve sıkıntı verme
tekmil : tamamlama, mükemmelleştirme
Temmuz : İkinci Meşrutiyet’in (Hürriyet) ilân edildiği tarih olan 23 Temmuz 1908 (Rumî 10 Temmuz 1324)
üslûpşiken : ifade ve anlatımı bozuk, karışık
üssü’l-esâs-ı meslek : mesleğin en temel esası
zira : çünkü
abûs : asık yüzlü, somurtkan
acz : âcizlik, güçsüzlük
âşinâ : bildik, tanıdık
cihet : taraf, yön
cinân-ı cenân : kalb ve ruh bahçeleri
ehil : yetkili, yetkin, ehliyetli
enâniyet : benlik
fahriye : övünme, övünç
fecr-i sâdık : gerçek aydınlık; sabaha karşı doğu ufkunda yayılmaya başlayan aydınlık
fehm : anlayış, kavrayış
fıtraten : yaratılış itibariyle, doğal olarak
hakikat : gerçek
hâmisen : beşinci olarak
hattat : güzel yazı yazma üstadı
ifrat : aşırılık
imlâ : usûlüne uygun olarak yazma, yazdırma
inşâ etme : yazma, telif
inşa ve kitabet : yazı yazma, telif etme
izzet : değer, şeref
kamtarîr : çatık suratlı, şiddetli, sert
katiyen : kesinlikle
kavmiyeten : bir kavme mensup olma itibariyle, ırk olarak
kemâl : olgunlaşma
lisân : dil
matbaa-i hayal : hayal matbaası
melâik-i medâris : medreselerin melekleri, yüksek dinî eğitim kurumlarındaki meleklere benzeyen talebeler
meşreben : meşrepçe, metot olarak
meyl-i nümâyiş : gösteriş eğilimi, kendini gösterme meyli
meyl-i tecellüd : yiğitlik meyli, cesaretli olma ve kahramanlık arzusu
meyl-i tefevvuk : başkalarından üstün olma meyli, eğilimi
milliyeten : milliyet itibariyle, millî olarak
münâsebet : alâka, ilgi
müstehak : hak etmiş, lâyık
mütâli : dikkatlice okuyup inceleyen
mütercim : tercüme eden
mütercim-i hayâlî : hayalî tercüman
neş’et etme : doğma, meydana gelme
nümâyiş : gösteriş, gösteri
râbian : dördüncü olarak
sâdisen : altıncı olarak
sâlisen : üçüncü olarak
sâniyen : ikinci olarak
sarf nahiv : dil bilgisi; dilin şekil ve cümle yapılarını inceleyen bölümleri
şâş adam : şaşı adam
şöhret-i kâzibe : yalancı şöhret
tâb : baskı, basım
tâbi : kitap vs. basan, baskı işlemini yapan
tahdîs-i nimet : İlâhi nimeti şükrederek anma
tahmîl etmek : yüklemek, taşıtmak
tashih : düzeltme
tevahhuş etme : ürkme
teveccüh-ü âmme : kamuoyunun teveccühü, halkın ilgisi
ülfet peydâ etme : alışkanlık kazanma, ülfet meydana gelme
ümmî : okuma yazma bilmeyen, tahsil görmemiş
üslûb : ifade tarzı
vazife-i mühimme : önemli görev
zira : çünkü
Yükleniyor...