Evet, meşrutiyet hâkimiyet-i millettir; siz dahi hâkim oldunuz. Umum akvâmın sebeb-i saadetidir; siz de saadete gideceksiniz. Bütün eşvâk ve hissiyât-ı âliyeyi uyandırır; uyku bes, siz de uyanınız. İnsanı hayvanlıktan kurtarır; siz de tam insan olunuz. İslâmiyetin bahtını, Asya’nın tâliini açacaktır. Size müjde. Bizim devleti ömr-ü ebedîye mazhar eder. Milletin bekâsıyla ibkâ edecek; siz daha me’yus olmayınız. Bir ince tel gibi her tarafa hevâ ve hevesin tehyîci ile çevrilmeye müstaid olan rey-i vâhid-i istibdâdı lâyetezelzel bir demir direk gibi, lâyetefellel bir elmas kılınç gibi olan efkâr-ı âmmeye tebdil eder; siz de, sefine-i Nuh gibi emniyet ediniz. Herkesi bir padişah hükmüne getiriyor; siz de hürriyetperverlikle padişah olmaya gayret ediniz. Esâs-ı insâniyet olan cüz’-ü ihtiyârı temin eder, âzâd eder; siz de câmid olmaya râzı olmayınız. Üç yüz milyondan ziyade ehl-i İslâmı bir aşîret gibi birbirine rapteder; siz de o râbıtayı muhâfaza ediniz. Zira meşveret perdeyi attı; milliyet göründü, harekete geldi. Milliyet içinde İslâmiyet ışıklandı, ihtizâza geldi. Zira, milliyetimizin rûhu İslâmiyettir; hakiki ve nisbî ve izâfîden mürekkeptir. Başka millete benzemiyor.

Sual: İstibdadın çirkinliğine, meşrutiyetin bu derece iyiliğine delilin nedir?
Cevap: Siz avam olduğunuzdan hayâlinizle tefekkür, gözünüzle taakkul ettiğinizden, temsil size bürhân-ı nazarîden daha ziyade muknîdir. İşte, ikisinin mâhiyetlerini misâlle tasvir edip göstereceğim.

İşte, biliniz: Hükûmet hekim gibidir; millet hastadır. Farzediniz, ben şu çadırda oturmuş bir hekimim. Şu etraftaki her bir köyde, Allah etmesin, birer ayrı hastalık var.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

akvâm : kavimler, milletler
aşiret : dil ve kültürü büyük ölçüde aynı türden olan, birçok boydan oluşan, yapısındaki aileler arasında sosyal, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk; oymak
avâm : halk tabakası, sıradan insanlar
âzâd : hürriyetine kavuşturma, serbest bırakma
bekà : devamlılık ve kalıcılık
bes : yeter
bürhân-ı nazarî : teorik delil
câmid : cansız, ruhsuz
cüz-ü ihtiyârî : sınırlı seçim gücü, insan iradesi
efkâr-ı âmme : genelin düşüncesi, kamuoyu
ehl-i İslâm : İslâma tâbi olanlar, Müslümanlar
esâs-ı insâniyet : insaniyetin aslı, temeli
eşvâk : şiddetli arzular, istekler
hakiki : gerçek; öz niteliğe sahip olan
hâkim : hükmeden
hâkimiyet-i millet : milletin egemenliği
hevâ : yararı olmayan şeylere duyulan arzu ve istek
heves : gelip geçici arzu ve istek
hissiyât-ı âliye : yüce ve yüksek duygular, hisler
hürriyetperverlik : hürriyetçilik
ibkâ : sürekli ve kalıcı hale getirme
ihtizâza gelmek : titremek, canlanmak, hareketlenmek
istibdât : baskı, diktatörlük, despotluk
izafî : başka bir şeye göre olan; bağlı olduğu şeye göre değişen; rölatif
lâyetefellel : eğilmez, kırılmaz
lâyetezelzel : sarsılmaz
mâhiyet : esas nitelik, temel özellik
mazhar olma : erişme, kavuşma
me’yus : ümitsiz
meşveret : işlerin halledilmesi, problemlerin çözülmesi için yapılan istişare, fikir alışverişi
muhafaza : koruma, saklama
muknî : ikna edici
mürekkep : birden fazla unsurdan meydana gelmiş, birleşik
müstaid : hazır; istidatlı, elverişli
nisbî : nispetle, kıyaslamayla olan; varlığı başka birşeyin varlığına bağlı bulunan; mutlak olmayan
ömr-ü ebedîye : sonsuz ömür, sonsuza kadar devam eden hayat
râbıta : bağ, ilgi
raptetmek : bağlamak
rey-i vâhid-i istibdât : bir kişinin veya küçük bir yönetici grubun rey ve görüşüne dayalı olan istibdat idaresi, totaliter yönetim
sebeb-i saadet : mutluluk sebebi
sefine-i Nuh : Nuh’un gemisi
taakkul etmek : akletmek, akıl yürütmek
tâli : kısmet, kader, baht, talih
tasvir etme : anlatma, ifade etme
tebdil etmek : değiştirmek, dönüştürmek
tefekkür : etraflıca ve derinlemesine düşünme
tehyîc : heyecanlandırma, coşturma
umum : bütün
zira : çünkü
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...