Aziz, sıddık kardeşlerim; Bugünlerde Rumuzat-ı Semaniyeye ait iki risaleyi ehemmiyetli talebelere bir yere gönderdim. Yol kapandı, gitmedi. O iki risaleyi tekrar dikkatle mütalâa ettim. Fikren dedim ki: “Bu zevkli, güzel, meraklı, şirin bir maksada giden bu tevafuklu yolda ne için sevk edilmeden perde indi, başka yolda sevk edildik, çalıştırıldık?”

Birden ihtar edildi ki: O gaybî esrarı açacak olan meslekten yüz derece daha ehemmiyetli ve kıymetli ve umumî ihtiyaca medar ve herkes bu zamanda ona şiddetle muhtaç ve İslâmiyetin temel taşları olan hakaik-i imaniye hazinesine hizmet etmeye ve istifadeye zarar gelecekti. Çünkü, o esrar-ı gaybiye, zevkli ve meraklı olduğu için, nazarı kendine çekecekti. En büyük ve en yüksek maksat olan hakaik-i imaniyeyi, ikinci derecede bırakacaktı. Onun için idi ki, sûre-i 1 اِذَا جَاۤءَ نَصْرُ اللّٰهِ remzinde, esrar-ı gaybiye gösterildi, birden kapandı, perde indi.

Hem bu sır içindir ki, o yolda istihdam edilmedik. Yalnız o meslek-i tevafukiyenin tereşşuhatından Risale-i Nur’un hakkaniyetine bir imza ve cezaletine bir ziynet ve huruf-u Kur’âniyenin intizamından ve vaziyetinden tezahür eden bir nevi i’câz çıktı. Daha o yolda çalıştırılmadık.
Said Nursî

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman.” Nasr Sûresi, 110:1.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Sekizinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhirzaman : dünya hayatının kıyamete yakın son devresi
aziz : çok değerli, izzetli
biçare : çaresiz
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cezalet : güzel ve akıcı ifade
cihet : yön, taraf
esbap : sebepler
esrar-ı gaybiye : gizli sırlar
gaybî : bilinmeyen, gayb âlemine ait
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, gerçekleri
hakikî : asıl, gerçek
hakkaniyet : doğruluk
huruf-u Kur’âniye : Kur’ân’ın harfleri
i’câz : mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını aciz bırakma
ihbar : haber verme
ihtar : hatırlatma, uyarı
inşaallah : Allah izin verirse
intizam : disiplin, düzen
istihdam : çalıştırma
medar : dayanak, kaynak
meslek-i tevafukiye : tevafuku, bilgi kaynağı olarak kabul eden meslek, yöntem
Muhbir-i Sadık : her şeyden doğru olarak haber veren Peygamberimiz (a.s.m.)
mukabil : karşılık
mütalâa : dikkatle okuma, inceleme
nevi : çeşit, tür
remiz : işaret
savlet : hücum, saldırı
sıddık : çok doğru
sine : göğüs, kalb
şakirt : talebe, öğrenci
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
tasdik : doğrulama, kabul etme
tereşşuhat : sızıntılar, izler
tevafuk : denk gelme, uygunluk
tezahür : belirme, görünme, ortaya çıkma
umum : bütün, genel
umumî : genel
vukuat : vâkıalar, olaylar
zındık : dinsiz
zındıka : dinsizlik
ziynet : süs
Yükleniyor...