Üstadımızın ehemmiyetli bir mektubudur.

Gayet ciddî bir ihtarla bir hakikati beyan etmeye lüzum var. Şöyle ki: 1 لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ sırrıyla, ehl-i velâyet, gaybî olan şeyleri, bildirilmezse bilmezler. En büyük bir velî dahi, hasmının hakikî halini bilmedikleri için, haksız olarak mübareze etmesini Aşere-i Mübeşşerenin mabeynindeki muharebe gösteriyor. Demek, iki veli, iki ehl-i hakikat birbirini inkâr etmekle makamlarından sukut etmezler. Meğer, bütün bütün zâhir-i şeriate muhalif ve hatâ bir içtihadla hareket edilmiş ola.

Bu sırra binaen 2 وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ deki ulüvv-ü cenab düsturuna ittibaen ve avâm-ı mü’minînin şeyhlerine karşı hüsn-ü zanlarını kırmamakla, imanlarını sarsılmadan muhafaza etmek ve Risale-i Nur’un erkânlarının haksız itirazlara karşı haklı, fakat zararlı hiddetlerinden kurtarmak lüzumuna binaen; ve ehl-i ilhadın iki taife-i ehl-i hakikatin mabeynindeki husumetten istifade ederek, birinin silâhıyla, itirazıyla ötekini cerh edip ve ötekinin delilleriyle berikini çürütüp ikisini de yere vurmak ve çürütmekten içtinaben, Risale-i Nur şakirtleri, bu mezkûr beş esasa binaen, muarızlara hiddet ve tehevvürle ve mukabele-i bilmisille karşılamamalı. Yalnız kendilerini muhafaza için musalahakârâne, medâr-ı itiraz noktaları izah etmek ve cevap vermek gerektir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Gaybı Allah’tan başkası bilmez.
2 : “Öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenler...” Âl-i İmrân Sûresi, 3:134.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Sekizinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aşere-i Mübeşşere : Peygamberimizin (a.s.m.) hayatta iken Cennet ile müjdelediği on Sahabi
avâm-ı mü’minîn : okuyup yazması, ilim ve irfanı az olan mü’minler
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
beyan : açıklama, izah
binaen : -dayanarak
cerh : yaralama
düstur : kâide, kural
ehl-i hakikat : hak ve doğruluk üzere olan kimseler
ehl-i ilhad : imansız kimseler, dinsizler
ehl-i velâyet : velâyet makamında olanlar, velî kullar
erkân : rükünler; bir topluluğun en önemli üyeleri
gaybî : bilinmeyen, gayb âlemine ait
hakikat : asıl, esas
hakikî : asıl, gerçek
hasm : düşman
hiddet : öfke, kızgınlık
husumet : düşmanlık
hüsn-ü zan : güzel zanda bulunma
içtihad : dinen kesin olarak belirtilmeyen bir konuda Kur’ân ve hadisten hüküm çıkarma
içtinaben : sakınarak, kaçınarak
ihtar : hatırlatma, ikaz
istifade : faydalanma, yararlanma
ittibaen : uyarak
izah : açıklama
mabeyn : ara
makam : derece
medâr-ı itiraz : itiraz etmeye sebep
mezkûr : anılan, sözü geçen
muarız : karşı gelen
muhafaza : koruma
muhalif : aykırı, zıt
muharebe : harp, savaş
mukabele-i bilmisil : misliyle, aynısıyla karşılık verme
musalahakârâne : barışçıl bir şekilde
mübareze : karşı koyma
müdafaa : savunma
müstakim : doğru yolda olan
sıddık : çok doğru ve sadık
sukut : düşme
şakirt : talebe, öğrenci
şeyh : tarikat dersi veren mânevî lider, mürşid
taife-i ehl-i hak : hak ve doğru yolda olan kimseler
tehevvür : korkusuzca, sonunu düşünmeden âniden karar verme
ulüvv-ü cenab : cömertlik, büyüklük
zâhir : açık, gözle görülür
zahir-i şeriat : şeriatın görünürdeki yönü
Yükleniyor...