2 اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ1 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim; Şimdiye kadar gizli münafıklar Risale-i Nur’a kanunla, adliye ile ve âsâyiş ve idare noktasından hükûmetin bazı erkânını iğfal edip tecavüz ediyorlardı. Biz, müsbet hareket ettiğimiz için, mecburiyet olduğu zaman tedâfüî vaziyetinde idik. Şimdi plânları akîm kaldı. Bilâkis tecavüzleri Risale-i Nur’un dairesini genişlettirdi. Bu defa yeni hurufla Asâ-yı Mûsâ’yı tab etmek niyetimiz, ihtiyarımız olmadığı halde, tecavüz vaziyeti Risale-i Nur’a veriliyor gibidir. Bu hâdisenin ehemmiyetli bir hikmeti şu olmak gerektir:

Risale-i Nur, bu mübarek vatanın mânevî bir halâskârı olmak cihetiyle, şimdi iki dehşetli mânevî belâdef etmek için matbuat âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.

O dehşetli belâdan birisi: Hıristiyan dinini mağlûp eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı mânevî istilâsına karşı Risalei’n-Nur, sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî vazifesini görebilir ve âlem-i İslâmın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ittihamlarını izale etmek için matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.

Ben dünyanın halini bilmiyorum. Fakat Avrupa’da istilâkârâne hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilâsına karşı Risale-i Nur hakikatleri bir kal’a olduğu gibi, âlem-i İslâmın ve Asya kıt’asının hal-i hazırdaki itiraz ve ittihamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesile olan bir mu’cize-i Kur’âniyedir. Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab ederek resmî neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belâya karşı siper olsun.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Sekizinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

akîm : neticesiz, sonuçsuz
âlem : dünya
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
âsâyiş : bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması, güvenlik
aziz : çok değerli, izzetli
belâ : büyük sıkıntı
bilâkis : aksine, tersine
cereyan : akım, hareket
def etmek : gidermek, uzaklaştırmak
edyan-ı semaviye : semavî dinler, Allah tarafından gönderilmiş hak dinler
erkân : reisler, ileri gelenler
hâdise : vakıa, olay
hakikat : gerçek
halâskâr : kurtarıcı
hal-i hazır : şimdi, şimdiki zaman
hikmet : gaye, fayda, sebep, sır
huruf : harfler
iğfal : gaflete düşürerek kandırma, aldatma
ihtar : hatırlatma, ikaz
ihtiyar : dileme, istek, irade
istilâ : işgal etme, kaplama
istilâkârâne : istilâ ederek, yayılarak
ittiham : suçlama
izale etmek : gidermek
kal’a : kale, büyük hisar
lisan : dil
mağlûp etme : galip ve üstün gelme, yenme
mânevî : mânâya ait
matbuat : basın, medya
mu’cize-i Kur'âniye : Kur’ân’a ait mu’cize
muhabbet : sevme, sevgi
mübarek : bereketli, hayırlı
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
müsbet : olumlu
sedd-i Kur'ânî : Kur’ân’ın yıkılmaz seddi, kalesi
sıddık : çok doğru ve bağlı
şimal : kuzey
tab etmek : basmak
tedâfüî : müdafaa, koruma ile ilgili
tezahür : ortaya çıkma
uhuvvet : kardeşlik
vatanperver : vatansever
vaziyet : durum, hâl
Yükleniyor...