Evet, hem yirmi beş seneden beri Risale-i Nur’la imân hizmetine, bütün varlığını vakfeden ve şimdiye kadar “gaddar din düşmanlarının” çok defalar tecâvüz ve taarruzuna ve taharriyata mâruz kaldığı halde, yirmi beş senedir inziva içinde, Risale-i Nur’un nâşirliğini yapan Nur kahramanları ağabeylerimiz, bizlere birer nümune-i imtisal olan, imân ve İslâmiyet fedâileridir.
İşte biz Müslümanlar, böyle bir tefsir-i Kur’ân arıyor, böyle bir hâdiyi bekliyorduk. O ihlâslı Nur talebeleri ki, “Cenâb-ı Hak, Hafîzdir, ben onun inâyeti ve himâyeti altındayım, başıma ne gelse hayırdır” diye imân etmekle beraber amel ederler. İmân hizmetini yaparlar. Din düşmanlarına yakalanmamak ve canlarından kıymetli olduğuna inandıkları Nur risalelerini, onlara kaptırmamak için de ihtiyat ederler. Şahıslarına gelecek zararları nazar-ı itibara almadan hizmetlerine devam ederler. Hapse, zindana atılıp, işkence yapıldığı zaman da, onlar yine, üstadları Bediüzzaman ile alâkadardırlar. Eğer gizlice bir imkân bulurlarsa, onlar yine Risale-i Nur ile meşguldürler. Hattâ, “Belki hapse atılırım, Nur risalelerimi vermezler, çalışmaktan mahrum kalırım” diye bazı Nur’ları ezberleyen talebeler de olmuştur.
Muhlis bir Nur talebesi, hapishaneden çıkarıldığı vakit, gûya o kırbaçlı, falakalı, türlü türlü işkenceli hapishane, ona bir kuvvet, bir enerji kaynağı olmuş, sadâkat ve teyakkuzla Nur hizmetinde koşturmak için bir kırbaç tesiri yapmış gibi Üstadına daha ziyade yakınlaşır ve eskisinden daha fazla Nur’lara çalışır, neşriyat yapar.
Afyon hadisesinde, Bediüzzaman hapiste iken, muallim bir Nur talebesi, savcılıkta Risale-i Nur ve Üstadı hakkında kahramanca cevaplar verdiği için savcı kızmış, “Şimdi seni hapse atarım” diye tehdit etmiş. O İslâm fedâisi muallim de cevaben “Ben hazırım, derhal hapse gönderin” demiştir.
İşte biz Müslümanlar, böyle bir tefsir-i Kur’ân arıyor, böyle bir hâdiyi bekliyorduk. O ihlâslı Nur talebeleri ki, “Cenâb-ı Hak, Hafîzdir, ben onun inâyeti ve himâyeti altındayım, başıma ne gelse hayırdır” diye imân etmekle beraber amel ederler. İmân hizmetini yaparlar. Din düşmanlarına yakalanmamak ve canlarından kıymetli olduğuna inandıkları Nur risalelerini, onlara kaptırmamak için de ihtiyat ederler. Şahıslarına gelecek zararları nazar-ı itibara almadan hizmetlerine devam ederler. Hapse, zindana atılıp, işkence yapıldığı zaman da, onlar yine, üstadları Bediüzzaman ile alâkadardırlar. Eğer gizlice bir imkân bulurlarsa, onlar yine Risale-i Nur ile meşguldürler. Hattâ, “Belki hapse atılırım, Nur risalelerimi vermezler, çalışmaktan mahrum kalırım” diye bazı Nur’ları ezberleyen talebeler de olmuştur.
Muhlis bir Nur talebesi, hapishaneden çıkarıldığı vakit, gûya o kırbaçlı, falakalı, türlü türlü işkenceli hapishane, ona bir kuvvet, bir enerji kaynağı olmuş, sadâkat ve teyakkuzla Nur hizmetinde koşturmak için bir kırbaç tesiri yapmış gibi Üstadına daha ziyade yakınlaşır ve eskisinden daha fazla Nur’lara çalışır, neşriyat yapar.
Afyon hadisesinde, Bediüzzaman hapiste iken, muallim bir Nur talebesi, savcılıkta Risale-i Nur ve Üstadı hakkında kahramanca cevaplar verdiği için savcı kızmış, “Şimdi seni hapse atarım” diye tehdit etmiş. O İslâm fedâisi muallim de cevaben “Ben hazırım, derhal hapse gönderin” demiştir.
Önceki Risale: Lemeât