Sebatta da galebedir mükâfat. Zehirin ikabı bir maraz, panzehirin sevabı bir sıhhattir. Bazan iki şeriat evâmiri, birşeyde beraber müçtemidir; herbirine bir cihet. Demek tekvînî emre itaat ki bir haktır.

İtaat galip olur o emrin isyanına ki bir tavr-ı bâtıldır. Bir bâtıla vesile olmuş olursa bir hak, vaktâ ki galip olsa bir bâtıla ki, olmuş o da vesile-i hak. Bilvasıta bir hakkın bir bâtıla mağlûptur. Fakat bizzat değildir.

Demek “El-hakku ya’lû” bizzat demektir. Hem âkıbet muraddır; kayd-ı haysiyet maksuddur.

Dördüncü nokta şudur: Bir hak bilkuvve kalmış. Yahut kuvvetsiz kalmış. Ya mahlûttur, hem mahşuş. Ona da bir inkişaf, ya bir taze kuvvet vermek lâzım gelmiştir.

Mühezzep ve müzehhep yapmak için muvakkat, bâtıl ona musallat. Tâ ki sebike-i hak ne miktar lüzum vardır, tâ mahz ve hâlis çıksın, mebâdide, dünyada bâtıl etse galebe, fakat kazanmaz harbi.

“Âkıbetü’l-müttakîn” ona vurur bir darbe. İşte, bâtıl mağlûptur. “El-hakku ya’lû” sırrı onu çarpar ikaba. İşte hak da galiptir.
• • •

Bir kısım desâtir-i içtimaiye

İçtimaî heyette düsturları istersen: müsâvatsız adalet, önce adalet değil. Temasülse, tezadın mühim bir sebebidir.

Tenasüpse tesanüdün esası. Sıgar-ı nefistir tekebbürün menbaı. Zaaf-ı kalbdir gururun madeni. Olmuş acz, muhalefet menşei. Meraksa, ilme hocadır.

İhtiyaçtır terakkinin üstadı. Sıkıntıdır muallime-i sefahet. Demek sefahetin menbaı sıkıntı olmuş. Sıkıntı ise, madeni, yeisle sûizandır.

Dalâlet fikrîdir, zulümat kalbîdir, israf cesedîdir.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz Üçüncü Söz / Sonraki Risale: Konferans
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âkıbet : netice, sonuç
âkıbetü’l-müttakîn : takva sahiplerinin sonu
bâtıl : hak olmayan, gerçek dışı, yalan
bilkuvve : potansiyel olarak
bilvasıta : vasıtayla, dolaylı olarak
cesedî : cesede ait, cesetle ilgili
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inançsızlık
desâtir-i içtimaiye : sosyal prensipler
düstur : prensip, kural
el-hakku yâ’lû : “hak yücedir”
evâmir : emirler
fikrî : düşünceye ait, düşünceyle ilgili
galebe : üstünlük
hâlis : katıksız, saf
içtimaî heyet : sosyal yapı
ikab : azap
inkişaf : açılma, gelişme
israf : savurganlık
kalbî : kalbe ait, kalple ilgili
kayd-ı haysiyet : mahiyet ve özellik, nitelik
maden : kaynak
mağlûp : yenilen
mahlût : karıştırılmış, karışık
mahşuş : içine girilmiş, sahte
mahz : saf, tam
maksud : kast edilen, istenen
mebâdi : başlangıçlar, çekirdekler
menba : kaynak
menşe : kaynak
muallime-i sefahet : sefahetin öğretmeni
muhalefet : zıt ve aykırı davranma
murad : irade edilen, istenen
müçtemi : toplânmış, bir araya gelmiş
mühezzep : düzeltilmiş, terbiye edilmiş
müsâvat : eşitlik
müzehhep : yaldızlanmış, altın suyuna batırılmış
sebike-i hak : hak külçesi, hakkın özü
sefahet : zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkünlük, budalalık
sıgar-ı nefis : nefsin küçüklüğü
sûizan : kötü düşünce
şeriat : İlâhî kanun
tavr-ı bâtıl : bâtıl, hak olmayan tavır
tekebbür : büyüklenme
tekvînî : yaratmaya dâir
temasül : karşılıklı benzeyiş
tenasüp : uygunluk, uyum
terakki : yükselme, ilerleme
tesanüd : dayanışma
tezad : zıtlık
vaktâ : ne zaman, ne vakit
vesile-i hak : hakkın vesilesi
zaaf-ı kalb : kalb zayıflığı
zulümat : karanlıklar
Yükleniyor...