İşte, gel, belâhet ve hamâkatin nihayetsiz derecelerine bak ki, yüz sahife ile tarif edilse ve hikmetleri beyan edilse ancak tamamıyla bilinecek derin ve geniş bir hakikat-i meçhuleye bir nam takar; malûm bir şey gibi, “Bu budur” der. Meselâ, “Güneşin bir maddesi, elektrikle çarpmasıdır.”

Hem birer irade-i külliye ve birer ihtiyar-ı âmm ve birer hâkimiyet-i nev’iyenin ünvanları bulunan ve “âdetullah” namıyla yad edilen fıtrî kanunların birisine, hususî ve kasdî bir hadise-i Rububiyeti ircâ eder. O ircâ ile, onun nisbetini irade-i ihtiyariyeden keser; sonra tutar, tesadüfe, tabiata havale eder, Ebu Cehil’den ziyade muzaaf bir echeliyet gösterir. Bir neferin veya bir taburun zaferli harbini bir nizam ve kanun-u askeriyeye isnad edip kumandanından, padişahından, hükûmetinden ve kasdî harekâttan alâkasını keser misillü, âsi bir divane olur.

Hem meyvedar bir ağacın bir çekirdekten icadı gibi, bir tırnak kadar bir odun parçasından, çok mucizatlı bir usta, yüz okka muhtelif taamları, yüz arşın muhtelif kumaşları yapsa, bir adam o odun parçasını gösterip dese, “Bu işler tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuş”; o ustanın harika san’atlarını, hünerlerini hiçe indirse, ne derece bir hamâkattir. Aynen öyle de...

Yedinci sual: Bu hadise-i arziye, bu memleketin ahali-i İslâmiyesine bakması ve onları hedef etmesi neyle anlaşılıyor? Ve neden Erzincan ve İzmir taraflarına daha ziyade ilişiyor?

Elcevap: Bu hadise hem şiddetli kışta, hem karanlıklı gecede, hem dehşetli soğukta, hem Ramazan’ın hürmetini tutmayan bu memlekete mahsus olması, hem tahribatından intibaha gelmediklerinden, hafifçe gafilleri uyandırmak için o zelzelenin devam etmesi gibi çok emarelerin delâletiyle, bu hadise ehl-i imanı hedef edip, onlara bakıp, namaza ve niyaza uyandırmak için sarsıyor ve kendisi de titriyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Hatime
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdetullah : Allah’ın tabiatta yürürlükte olan kanun ve kuralları
ahali-i İslâmiye : Müslüman halk
arşın : yaklaşık 68 cm’lik bir ölçü birimi
belâhet : aptallık
beyan edilmek : açıklanmak
biçare : çaresiz
delâlet : delil olma, işaret etme
divane : deli, akılsız
echeliyet : son derece cahillik
ehl-i iman : iman edenler, mü’minler
emare : belirti, işaret
fıtrî : yaratılıştan gelen, doğal
gafil : duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan
hadise-i arziye : yerle ilgili olay
hadise-i Rububiyet : herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah’ın gerçekleştirdiği hadise
hakikat-i meçhule : bilinmeyen gerçek
hâkimiyet-i nev’iye : bir sınıfın üstün olduğu egemenlik
hamâkat : ahmaklık
harekât : hareketler
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
icad : var etme, yaratma
ihtiyar-ı âmm : Allah’ın herşeyi kuşatan iradesi, seçme ve tercih gücü
intibah : uyanış
irade-i ihtiyariye : hür tercih, hür seçim
irade-i külliye : Allah’ın herşeyi kaplayan iradesi
irca : döndürme, yönlendirme
isnad : dayandırma
kanun-u askeriye : askerlik kanunu
kasdî : isteyerek
mahsus : özel
mâlum : bilinen
meyvedar : meyveli
misillü : gibi
mu’cizatlı : mu’cizeler gösteren
muhtelif : çeşitli
muzaaf : kat kat
nefer : asker, er
nihayetsiz : sonsuz
nisbet : bağ
niyaz : dua, yalvarma
nizam : düzen
okka : 1.283 grama karşılık gelen ağırlık ölçüsü
taam : yiyecek
tabiat : doğa, canlı cansız varlıklar, maddî âlem
tabiî : tabiat gereği, kendiliğinden
tahribat : yıkımlar, bozulmalar
vecih : yön, taraf
ziyade : fazla, çok
Yükleniyor...