Sakın zannetme, tebdil-i memleket delilleri bu On İki Surete münhasırdır. Belki had ve hesaba gelmez emareler, deliller var ki, şu kararsız mütegayyir memleket zevâlsiz, müstekar bir memlekete tahvil edilecektir. Hem had ve hesaba gelmez işaretler, alâmetler var ki, bu ahali, şu muvakkat misafirhanelerden alınacak, saltanatın makarr-ı daimîsine gönderilecek. Bahusus, gel sana On İki Suret kuvvetinden daha kuvvetli bir burhan daha göstereceğim. İşte, gel, bak: Şu uzaktaki görünen cemaat-i azîme içinde, evvel adada gördüğümüz büyük nişan sahibi yâver-i ekrem bir tebliğatta bulunuyor. Gidelim, dinleyelim. Bak, o parlak yâver-i ekrem, bak o yüksekte tâlik edilmiş ferman-ı âzamı ahaliye bildiriyor ve diyor ki: “Hazırlanınız; başka, daimî bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona nisbeten bir zindan hükmündedir. Padişahımızın makarr-ı saltanatına gidip merhametine, ihsanlarına mazhar olacaksınız; eğer güzelce bu fermanı dinleyip itaat etseniz. Yoksa, isyan edip dinlemezseniz, müthiş zindanlara atılacaksınız” gibi tebliğatta bulunuyor.

Sen de görüyorsun ki, o ferman-ı âzamda öyle icazkâr bir turra var ki, hiçbir vech ile kabil-i taklit değil. Senin gibi sersemlerden başka herkes, o ferman padişahın fermanı olduğunu kat’î bilir. Ve o parlak yâver-i ekremde öyle nişanlar var ki, senin gibi körlerden başka herkes, o zâtı padişahın pek doğru tercüman-ı evâmiri olduğunu yakinen anlar. Acaba, o yâver-i ekrem, o ferman-ı âzamla beraber, bütün kuvvetiyle dâva edip tebliğ ettikleri şu tebdil-i memleket meselesi, hiç kabil midir ki itiraz kabul etsin? Evet, kabil değil illâ ki, bütün bu gördüğümüz herşeyi inkâr edesin. Şimdi, ey arkadaş, söz senindir, söyle. Ne diyorsan de!

“Ben ne diyeceğim, daha buna karşı birşey denilebilir mi? Gündüz ortasında güneşe karşı söz söylenebilir mi? Yalnız derim ki: Elhamdülillâh, yüz bin defa şükür olsun ki, vehim ve heva tahakkümünden, nefis ve heves esaretinden kurtulup daimî hapis ve zindandan halâs oldum. Ve inandım ki, bu karma karışık, kararsız misafirhanelerden başka ve kurb-u şahanede bir diyar-ı saadet vardır; biz de ona namzediz.” İşte, haşir ve âhiretten kinaye ve ibaret olan şu hikâye-i temsiliye burada tamam oldu. Şimdi, tevfik-i İlâhî ile hakikat-i ulyâya geçeceğiz. Geçmiş On İki Surete mukabil, on iki mütesanit Hakikat ile bir Mukaddime beyan edeceğiz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: On Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
bahusus : özellikle
beyan : açıklama
burhan : delil
cemaat-i azîme : çok büyük topluluk
diyar-ı saadet : mutluluk yeri
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
ferman : buyruk
ferman-ı âzam : çok büyük ferman, buyruk
hakikat : meselenin içyüzü, gerçek mahiyeti
hakikat-i ulyâ : yüce gerçek
halâs olmak : kurtulmak
haşir : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hevâ : kabiliyet ve duyguları nefsin yasak arzu ve isteklerinin emrine verme
heves : gelip geçici arzu ve istekler
hikâye-i temsiliye : analojik, benzetmeye dayanan kıyaslamalı hikâye
i’cazkâr : mu’cizeli, benzerini yapmakta başkalarını âciz ve hayrette bırakan
ihsan : iyilik, bağış, yardım
kabil : mümkün, olabilir
kabil-i taklit : taklidi mümkün
kat’i : şüphesiz, kesin
kinaye : bir sözü üstü kapalı olarak ifade etme
kurb-u şahane : padişahın yakını
makarr-ı daimî : daimî merkez
makarr-ı saltanat : saltanat merkezi, başkent
mazhar : sahip
mukabil : karşılık
mukaddime : başlangıç, giriş
mütesanit : birbirini destekleyen
namzet : aday
nefis : insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet
nisbeten : kıyasla
nişan : madalya
saltanat : hükümdarlık, egemenlik
suret : şekil, görüntü
tahakküm : baskı
tâlik edilmiş : asılmış
tebdil-i memleket : memleket değiştirmek
tebliğ : bildirme
tebliğat : bildirim
tercüman-ı evâmir : emir ve buyrukların tercümanı
tevfik-i İlâhî : Allah’ın yardımı
turra : mühür, nişan
vecih : şekil, tarz
vehim : zan, kuruntu
yakinen : kesin olarak
yâver-i ekrem : çok değerli, yüksek rütbeli memur
Yükleniyor...