Bak kitab-ı kâinatın safha-i renginine,
Hâme-i zerrîn-i kudret, gör, ne tasvir eylemiş.

Kalmamış bir nokta-i muzlim çeşm-i dil erbâbına,
Sanki âyâtın Hüdâ nur ile tahrir eylemiş.

Bak, ne mu’ciz-i hikmet, iz’an-rübâ-yı kâinat,
Bak, ne âli bir temâşâdır feza-yı kâinat.

Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,
Nâme-i nurîn-i hikmet bak ne takrir eylemiş.

Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:

Bir Kadîr-i Zülcelâlin haşmet-i sultanına,

Birer burhan-ı nurefşânız vücub-u Sânie; hem vahdete, hem kudrete şahitleriz biz.

Şu zeminin yüzünü yaldızlayan nazenin mu’cizâtı çün melek seyranına,

Bu semânın arza bakan, Cennete dikkat eden, binler müdakkik gözleriz biz.

Tûbâ-yı hilkatten semâvât şıkkına, hep kehkeşan ağsânına,

Bir Cemîl-i Zülcelâlin dest-i hikmetiyle takılmış binler güzel meyveleriz biz.

Şu semâvât ehline birer mescid-i seyyar, birer hane-i devvar, birer ulvî âşiyâne,

Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i Cebbar, birer tayyareyiz biz.

Bir Kadîr-i Zülkemâlin, bir Hakîm-i Zülcelâlin birer mu’cize-i kudret, birer harika-i san’at-ı Hâlıkane,

Birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, birer nur âlemiyiz biz.

Böyle yüz bin dille yüz bin burhan gösteririz, işittiririz insan olan insana.

Kör olası dinsiz gözü görmez oldu yüzümüzü. Hem işitmez sözümüzü. Hak söyleyen âyetleriz biz.

Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize musahharız, müsebbihiz abîdâne

Zikrederiz, kehkeşanın halka-i kübrâsına mensup birer meczuplarız biz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz Birinci Söz / Sonraki Risale: Otuz Üçüncü Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âbidâne : ibadet edercesine
ağsan : dallar
âlem : dünya
âli : yüce
arz : yer, dünya
âşiyâne : yuva
âyât : âyetler, deliller
âyet : delil
burhan : güçlü delil
burhan-ı nurefşan : nur saçan delil
Cemîl-i Zülcelâl : heybeti ve yüceliği sınırsız, güzelliği sonsuz olan Allah
çeşm-i dil erbâbı : gönül gözü açık olanlar
çün : gibi
dâhiye-i hilkat : yaratılış harikası
dest-i hikmet : hikmet eli
feza-yı kâinat : uzay
gemi-i Cebbar : herşeyi kudretine boyun eğdiren Allah’ın gemisi
Hakîm-i Zülcelâl : yücelik ve heybet sahibi olan ve herşeyi hikmetle yapan Allah
halka-i kübrâ : büyük halka
hâme-i zerrîn-i kudret : kudretin altın kalemi
hane-i devvar : devamlı dönen ev
harika-i san’at-ı Hâlıkane : Yaratıcının san’at harikası
haşmet-i sultan : sultanın, egemenliğinin haşmeti, görkemi
hutbe-i şirin : güzel, tatlı hutbe
Hüdâ : Allah
iz’an-rübâ-yı kâinat : kâinatın herkese iman veren yüzü
Kadîr-i Zülcelâl : kudreti herşeyi kuşatan ve haşmet ve yücelik sahibi olan Allah
Kadîr-i Zülkemâl : kudreti herşeyi kuşatan, mükemmellik sahibi Allah
kehkeşan : samanyolu
kitab-ı kâinat : kâinat kitabı; bir kitap gibi yazılmış bütün âlem
kudret : güç, iktidar
meczup : cezbeye tutulmuş
mensup : bağlı
mescid-i seyyar : gezici mescid
misbah-ı nevvar : nurlu, parlak lâmba
mu’cizât : mu’cizeler
mu’cize-i kudret : Allah’ın kudret mu’cizesi
mu’ciz-i hikmet : Allah’ın hikmetinin mu’cizesi
musahhar : boyun eğen
müdakkik : inceden inceye araştıran
müsebbih : tesbih eden
nadire-i hikmet : Allah’ın hikmetinin ender bir eseri
name-i nurîn-i hikmet : hikmetin nurlu mektubu
nazenin : ince, lâtif
nokta-i muzlim : karanlık nokta
nutka gelmek : konuşmak, dile gelmek
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
safha-i rengin : süslü, parlak, rengârenk sahife
semâ : gök
semâvat ehli : yüce âlemlerde yaşayan varlıklar
semâvat : gökler
seyran : seyretme, gezme
sikke : mühür, işaret
şık : bölüm
tahrir eylemek : yazmak
takrir eylemek : bildirmek
tasvir : resimleme; anlatma, ifade etme
tayyare : uçak
temâşâ : seyir
tûbâ-yı hilkat : yaratılış ağacı
turra : mühür, nişan
ulvî : yüksek
vahdet : birlik
vücub-u Sâni : herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah’ın varlığının gerekliliği
zemin : yer
zikretmek : Allah’ı anmak
Yükleniyor...