Kur’ân-ı Hakîm, hadsiz burhanlarında ispat ettiği gibi, umumun nazarına en zâhir burhanları daha ziyade zikreder. Ezcümle,

وَلَئِنْ سَئَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ 1

وَمِنْ اٰيَاتِهِ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْ 2

gibi pek çok âyatla, Kur’ân-ı Hakîm, hilkat-i arz ve semâvâtı, vahdâniyete bedâhet derecesinde bir burhan gösteriyor ki, ister istemez, zîşuur olan her adam, hilkat-i arz ve semâvâtta bizzarure Hâlık-ı Zülcelâlini tasdik etmeye mecburdur ki, لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ der.

Birinci Mevkıfta nasıl bir zerreden başladık, tâ yıldızlara ve semâvâta kadar sikke-i tevhidi gösterdik. Kur’ân-ı Hakîm, şu nevi âyatla, yıldızlardan ve semâvâttan tutup, tâ zerrelere kadar şirki tard eder. Şöyle işaret eder ve mânen der:

Semâvât ve arzı böyle muntazam halk eden bir Kadîr-i Mutlakın, devâir-i masnuatından olan manzume-i şemsiye bilbedâhe Onun kabza-i tasarrufundadır. Madem o Kadîr-i Mutlak, şemsi, seyyârâtıyla kabza-i tasarrufunda tutuyor ve tanzim ve teshir ve tedvir ediyor.3 Elbette, o manzume-i şemsiyenin bir cüz’ü ve şems ile bağlanan küre-i arz dahi kabza-i tasarrufunda ve tedbir ve tedvirindedir.4 Madem küre-i arz, kabza-i tasarrufunda ve tedbir ve tedvirindedir; bilbedâhe, arzın yüzünde yazılan ve icad edilen ve yerin meyveleri ve gayâtı hükmünde olan masnuat dahi Onun kabza-i rububiyetinde ve terbiyesindedir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Onlara ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan, elbette ‘Allah’ diyecekler.” Zümer Sûresi, 39:38.
2 : “Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Onun âyetlerindendir.” Rum Sûresi, 30:22.
3 : bk. Ra’d Sûresi, 13:2; İbrahim Sûresi,14:33 Nahl Sûresi, 16:12; Hac Sûresi, 22:18; Ankebût Sûresi, 29:61; Yâsîn Sûresi, 36:38.
4 : bk. Bakara Sûresi, 2:29; Hac Sûresi, 22:65; Zümer Sûresi, 39:67.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: Üçüncü Mevkıf
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

arz : yer, dünya
âyat : âyetler
bedâhet : ap açıklık
bilbedâhe : ap açık bir şekilde
bizzarure : zorunlu olarak
burhan : güçlü delil
cüz’ : kısım, parça
devâir-i masnuat : san’atla yapılmış şeylerin oluşturduğu daireler
gayât : gayeler
Hâlık-ı Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi, herşeyi yoktan yaratan Allah
halk etmek : yaratmak
hilkat-i arz ve semâvât : göklerin ve yerin yaratılması
icad : yaratma, var etme
kabza-i rububiyet : rububiyet eli; herşeyi terbiyesi ve egemenliği altında bulundurma
kabza-i tasarruf : emri altında bulundurma
Kadîr-i Mutlak : herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah
Kur’ân-ı Hakim : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
küre-i arz : yerküre, dünya
mânen : mânevî olarak
manzume-i şemsiye : güneş sistemi
masnuat : san’at eseri varlıklar
mevkıf : bölüm, kısım
muntazam : düzenli
nevi : tür, çeşit
semâvât : gökler
seyyarat : gezegenler
sikke-i tevhid : Allah’ın birliğini gösteren işaret, mühür
şems : güneş
şirk : Allah’a ortak koşma
tanzim : düzenleme, düzene koyma
tard etmek : kovmak
tasdik : doğruluğunu kabul etme, onaylama
tedbir : idare etme, ihtiyacını karşılama
tedvir : çekip çevirme, idare etme
teshir : boyun eğdirme
vahdâniyet : Allah’ın birliği, ortağının ve benzerinin olmayışı
yaldızlayan : parlatan
zemin : yer
zerre : atom, en küçük madde parçası
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
ziynetlendiren : süslendiren
Yükleniyor...