İKİNCİ İŞARET: 1 اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ gibi tabirler, hâlıkların taaddüdüne bakmıyor, belki mahlûkıyetin envâına bakıyor.

Yani, “herşeyi, herşeye lâyık bir tarzda, en güzel bir mertebede halk eder bir Hâlıktır.” Nasıl ki, şu mânâyı 2 اَحْسَنَ كُلَّ شَىْءٍ خَلَقَهُ gibi âyetler ifade eder.

ÜÇÜNCÜ İŞARET:

اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ , اَللّٰهُ أَكْبَرُ 3 خَيْرُ الْفَاصِلِينَ 4 خَيْرُ الْمُحْسِنِينَ 5

gibi tabirattaki muvazene, Cenâb-ı Hakkın vakideki sıfât ve ef’âli, sair o sıfât ve ef’âlin nümunelerine mâlik olanlarla muvazene ve tafdil değildir. Çünkü, bütün kâinatta, cin ve ins ve melekte olan kemâlât, Onun kemâline nisbeten zayıf bir gölgedir; nasıl muvazeneye gelebilir? Belki muvazene, insanların ve bahusus ehl-i gafletin nazarına göredir.

Meselâ, nasıl ki bir nefer, onbaşısına karşı kemâl-i itaat ve hürmeti gösteriyor, bütün iyilikleri ondan görüyor; padişahı az düşünür. Onu düşünse de, yine teşekküratını onbaşıya veriyor.

İşte, böyle bir nefere karşı denilir: “Yahu, padişah senin onbaşından daha büyüktür. Yalnız ona teşekkür et.” Şimdi, şu söz, vakideki padişahın haşmetli hakikî kumandanlığıyla, onbaşısının cüz’î, surî kumandanlığını muvazene değil. Çünkü, o muvazene ve tafdil mânâsızdır. Belki, neferin nazar-ı ehemmiyet ve irtibatına göredir ki, onbaşısını tercih eder, teşekküratını ona verir, yalnız onu sever.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Yanlış anlaşılan zâhirî mânâ: “Yaratıcıların en güzeli.” Mü’minûn Sûresi, 23:14; Sâffât Sûresi, 37:125.
2 : “O herşeyi en güzel şekilde yarattı.” Secde Sûresi, 32:7.
3 : Yanlış anlaşılan zâhirî mânâ: “Allah en büyüktür.” Ebû Hanîfe, el-Müsned s. 148; Ebû Yûsuf, Kitabu’l-Âsâr s. 18; eş Şafiî, es-Sünenu’l-Me’sûra s. 290; İbni Ebî Şeybe, el-Musannef 6:75; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat 5:28.
4 : Yanlış anlaşılan zâhirî mânâ: “Ayırt edenlerin en hayırlısı.” En’âm Sûresi, 6:57.
5 : Yanlış anlaşılan zâhirî mânâ: “İhsan edenlerin en hayırlısı.”
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: Üçüncü Mevkıf
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bahusus : özellikle
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cin ve ins : cinler ve insanlar
cüz’î : ferdî
ef’âl : fiiller, işler
ehl-i gaflet : âhiretten habersiz, mânevî sorumluluklarına karşı duyarsız kimseler
envâ : türler, çeşitler
esbab : sebepler
hakikî : gerçek, doğru
Hâlık : herşeyi yaratan Allah
hâlık : yaratıcı
halk etmek : yaratmak
haşmetli : görkemli, heybetli
irtibat : bağlılık
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kemâl : mükemmellik, kusursuzluk
kemâlât : mükemmellikler, kusursuzlar
kemâl-i itaat ve hürmet : tam bir itaat ve saygı
mahlûkiyet : yaratılmışlık
mâlik : sahip
muvazene : karşılaştırma
mün’im : nimet verici
Mün’im-i Hakikî : gerçek nimet verici olan Allah
nazar : bakış, dikkat
nazar-ı ehemmiyet : önem verme bakışı
nefer : asker, er
nisbeten : kıyasla, oranla
nümune : örnek
sıfât : vasıflar, nitelikler
surî : görünüşteki
taaddüd : birden fazla olma
tabir : ifade
tabirat : tabirler, ifadeler
tafdil : üstün tutma
teşekkürat : teşekkürler
tevehhüm olunmak : sanılmak, kuruntuya kapılmak
vaki : meydana gelen, olan
zahirî : görünürdeki
Yükleniyor...