Nasıl ki, öylelerin birisi demiş:

لَيْتَ الشَّبَابَ يَعُودُ يَوْمًا فَاُخْبِرَهُ بِمَا فَعَلَ الْمَشِيبُ

Yani, “Keşke gençliğim birgün dönseydi, ihtiyarlık benim başıma neler getirdiğini şekvâ ederek haber verecektim.”

Bahar gibi ziynetli meşherlere muhabbet ise, madem san’at-ı İlâhiyeyi seyran itibarıyladır. O baharın gitmesiyle, temâşâ lezzeti zâil olmaz. Çünkü, bahar, yaldızlı bir mektup gibi verdiği mânâları her vakit temâşâ edebilirsin. Senin hayalin ve zaman, ikisi de sinema şeritleri gibi, sana o temâşâ lezzetini idame ettirmekle beraber, o baharın mânâlarını, güzelliklerini sana tazelendirirler. O vakit muhabbetin esefli, elemli, muvakkat olmaz; lezzetli, safâlı olur.

Dünyaya muhabbetin ise, madem Cenâb-ı Hakkın namınadır. O vakit dünyanın dehşetli mevcudatı, sana ünsiyetli bir arkadaş hükmüne geçer. Mezraa-i âhiret cihetiyle sevdiğin için, herşeyinde âhirete faide verecek bir sermaye, bir meyve alabilirsin. Ne musibetleri sana dehşet verir, ne zevâl ve fenâsı sana sıkıntı verir. Kemâl-i rahatla o misafirhanede müddet-i ikametini geçirirsin. Yoksa, ehl-i gaflet gibi seversen, yüz defa sana söylemişiz ki, sıkıntılı, ezici, boğucu, fenâya mahkûm, neticesiz bir muhabbet içinde boğulur, gidersin.

İşte, bazı mahbupların, Kur’ân’ın irşad ettiği surette olduğu vakit, herbirisinden yüzde ancak bir letâfetini gösterdik. Kur’ân’ın gösterdiği yolda olmazsa, yüzden bir mazarratına işaret ettik. Şimdi, şu mahbupların, dâr-ı bekâda, âlem-i âhirette, Kur’ân-ı Hakîmin âyât-ı beyyinâtıyla işaret ettiği neticeleri işitmek ve anlamak istersen, işte o çeşit meşru muhabbetlerin dâr-ı âhiretteki neticelerini bir Mukaddime ve Dokuz İşaret ile, yüzden bir faidesini icmâlen göstereceğiz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: İkinci Mevkıf
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
âlem-i âhiret : âhiret âlemi
âyât-ı beyyinat : ap açık âyetler
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
dâr-ı âhiret : âhiret yurdu
dâr-ı bekà : sonsuzluk yurdu
dehşet : korku, ürküntü
ehl-i gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olan kimseler
elemli : acı veren
esefli : hayıflandıran, üzen
fenâ : son bulma
icmâlen : kısaca, özetle
idame : devam ettirme
irşad : doğru yol gösterme
kemâl-i rahat : tam anlamıyla rahatlık
Kur’ân-ı Hakim : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
letâfet : hoşluk, gözellik
liyakat : lâyık olma
mahbup : sevgili
mazarrat : zararlar, ziyanlar
merhamet-i İlâhiye : Allah’ın merhameti
meşher : sergi
meşru : helâl, dine uygun
mevcudat : varlıklar
mezraa-i âhiret : âhiretin tarlası
muhabbet : sevgi
mukabil : karşılık
mukaddime : başlangıç, giriş
musibet : belâ, felaket
muvaffakiyet : başarı
muvakkat : geçici
müddet-i ikamet : kalış süresi
nam : ad
safâlı : huzur ve keyif veren
san’at-ı İlâhî : Allah’ın san’atı
seyran : gezinti
suret : şekil, biçim
şekvâ : şikâyet
teessüf : hayıflanma, üzülme
temâşâ : seyir
ünsiyetli : dostane, canayakın
zâil olma : kaybolma, geçip gitme
zevâl : kaybolup gitme
ziyade : çok, fazla
ziynetli : süslü
Yükleniyor...