Münâcât
Yâ Rab! Nasıl büyük bir sarayın kapısını çalan bir adam, açılmadığı vakit, o sarayın kapısını, diğer makbul bir zâtın sarayca menus sadâsıyla çalar, tâ ona açılsın. Öyle de, biçare ben dahi, Senin dergâh-ı rahmetini, mahbub abdin olan Üveysü’l-Karânî’nin nidâsıyla ve münâcâtıyla şöyle çalıyorum. O dergâhını ona açtığın gibi, rahmetinle bana da aç. Ekulü kemâ kale:
وَاَنْتَ الْخَالِقُ وَاَنَا الْمَخْلُوقُ | اِلٰهِى اَنْتَ رَبِّى وَاَنَا الْعَبْدُ |
وَاَنْتَ الْمَالِكُ وَاَنَا الْمَمْلُوكُ | وَاَنْتَ الرَّزَّاقُ وَاَنَا الْمَرْزُوقُ |
وَاَنْتَ الْغَنِىُّ وَاَنَا الْفَقِيرُ | وَاَنْتَ الْعَزِيزُ وَاَنَا الذَّلِيلُ |
وَاَنْتَ الْبَاقِى وَاَنَا الْفَانِى | وَاَنْتَ الْحَىُّ وَاَنَا الْمَيِّتُ |
وَاَنْتَ الْمُحْسِنُ وَاَنَا الْمُسِيئُ | وَاَنْتَ الْكَرِيمُ وَاَنَا اللَّئِيمُ |
وَاَنْتَ الْعَظِيمُ وَاَنَا الْحَقِيرُ | وَاَنْتَ الْغَفُورُ وَاَنَا الْمُذْنِبُ |
وَاَنْتَ الْمُعْطِى وَاَنَا السَّاۤئِلُ | وَاَنْتَ الْقَوِىُّ وَاَنَا الضَّعِيفُ |
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : Ey İlâhım! Rabbim Sensin. Çünkü ben bir kulum. Nefsimin terbiyesinden âcizim. Demek beni terbiye eden Sensin. • Hem Sensin Yaratıcı. Çünkü ben yaratılmış bir varlığım, yapılıyorum. • Hem rızık veren Sensin. Çünkü ben rızka muhtacım ve ona elim yetişmiyor. Demek rızkımı veren Sensin. • Hem Sensin Mâlik, Mülkün gerçek sahibisin. Çünkü ben bir memluk ve köleyim; benden başkası bende tasarruf ediyor. Demek benim sahibim Sensin. • Hem Sen izzet sahibisin, yücesin. Ben ise zelilim; Halbuki üzerimde bir izzet ve bir onur cilvesi görünüyor. Demek Senin izzetinin aynasıyım. • Hem Sensin sınırsız zengin. Çünkü ben muhtaç ve fakirim; bana bu fakir hâlimle ulaşamayacağım bir zenginlik veriliyor. Demek mutlak zengin Sensin, veren Sensin. • Hem ölümü olmayan devamlı hayat sahibi Sensin. Çünkü ben ölümlüyüm; dirilmem ve ölmemde Senin daimî hayat sıfatının cilvesi görünüyor. • Hem Sensin Bâkî. Çünkü ben fâniyim; ömrümün sona ermesinde Senin varlığının devamlı ve bâkî olduğunu anlıyorum. • Hem Sen şeref sahibi yüceler yücesisin. Çünkü ben kötülükler içinde bocalıyorum; Demek şeref ve haysiyet Senden geliyor. • Hem sonsuz ihsan sahibi Sensin. Ben ise günâh işleyen bir kulum. Fakat pişman olup tevbe edince bana ihsan kapıları açılıyor. Demek ihsanınla bağışlayıp sonsuz güzellikler bahşeden Sensin. • Hem günahları affeden yalnız Sensin. Ben ise, günahkârım. Demek günahları affedecek Senin kapından başka kapı yoktur. • Hem büyüklük ve azamet sahibi Sensin. Ben ise hakir ve küçüğüm. Küçüklüğüme bakarak Senin büyüklüğünün her türlü övgüden daha yüce olduğunu anlıyorum. • Hem kuvveti bütün kâinatı kaplamış ve bütün varlıkları zapt ederek hükmü altına almış olan Sensin. Çünkü ben aciz ve zayıfım; bende zayıflığın aksine bir güç görünüyor. Demek güç ve kuvvet Senden geliyor. • Hem kâinatı rahmet hediyeleriyle dolduran ve istekleri en güzel şekilde karşılayan Sensin. Çünkü ben sözlerimle ve hâlimle daima yalvararak istiyorum, dileniyorum. Demek veren ve hediye eden Sensin.
Önceki Risale: İkinci Mevkıf



