Onuncu Pencere

وَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَاۤءِ مَاۤءً فَاَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ وَسَخَّرَلَكُمُ الْفُلْكَلِتَجْرِىَ فِى الْبَحْرِ بِاَمْرِهِ وَسَخَّرَلكُمُ اْلاَنْهَارَ
وَسَخَّرَلَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَاۤئِبَيْنِ وَسَخَّرَلَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ
وَاٰتٰيكُمْ مِنْ كُلِّ مَاسَاَلْتُمُوهُ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللّٰهِ لاَ تُحْصُوهَا
1

Şu kâinattaki mevcudatın birbirine teâvünü, tecavübü, tesanüdü gösterir ki, umum mahlûkat birtek Mürebbînin terbiyesindedirler, birtek Müdebbirin idaresindedirler, birtek Mutasarrıfın taht-ı tasarrufundadırlar, birtek Seyyidin hizmetkârlarıdırlar. Çünkü, zemindeki zîhayatları levazımat-ı hayatiyeyi emr-i Rabbânî ile pişiren güneşten ve takvimcilik eden kamerden tut, tâ ziya, hava, , gıdanın zîhayatların imdadına koşmalarına ve nebâtâtın dahi hayvânâtın imdadına koşmalarına ve hayvânat dahi insanların imdadına koşmalarına, hattâ âzâ-yı bedenin birbirinin muavenetine koşmalarına ve hattâ gıda zerrâtının hüceyrât-ı bedeniyenin imdadına koşmalarına kadar câri olan bir düstur-u teâvün ile, câmid ve şuursuz olan o mevcudat-ı müteâvine, bir kanun-u kerem, bir namus-u şefkat, bir düstur-u rahmet altında, gayet hakîmâne, kerîmâne birbirine yardım etmek, birbirinin sadâ-yı hâcetine cevap vermek, birbirini takviye etmek, elbette, bilbedâhe, birtek, yektâ, Vâhid-i Ehad, Ferd-i Samed, Kadîr-i Mutlak, Alîm-i Mutlak, Rahîm-i Mutlak, Kerîm-i Mutlak bir Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun hizmetkârları ve memurları ve masnuları olduklarını gösterir.

İşte, ey biçare müflis felsefî! Bu muazzam pencereye ne diyorsun? Senin tesadüfün buna karışabilir mi?

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Gökten de bir su indirdi ki, onunla sizin için rızık olarak meyvelerden bitirdi. Onun emriyle denizde seyretsinler diye gemileri sizin hizmetinize verdi. Nehirleri de yine sizin hizmetinize verdi. • Birbiri ardınca dönüp duran güneşi ve ayı da sizin hizmetinize verdi. Geceyi ve gündüzü de sizin hizmetinize verdi. • O, sözünüz ve halinizle istediğiniz herşeyden size verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz.” İbrahim Sûresi, 14:32-34.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz İkinci Söz / Sonraki Risale: Lemeât
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Alîm-i Mutlak : ilmi herşeyi kuşatan, sınırsız ilim sahibi Allah
âzâ-yı beden : vücut organları
bilbedâhe : ap açık bir şekilde
câri : geçerli, yürürlükte
düstur-u rahmet : rahmet prensibi
düstur-u teavün : yardımlaşma kanunu
emr-i Rabbânî : herşeyi terbiye edip idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah’ın emri
Ferd-i Samed : bir ve tek olan ve Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah
hakîmâne : hikmetli bir şekilde
hayvânat : hayvanlar
hizmetkâr : hizmetçi
hüceyrât-ı bedeniye : vücuttaki hücreler
Kadîr-i Mutlak : sınırsız güç ve kudret sahibi olan ve herşeye gücü yeten Allah
kamer : ay
kanun-u kerem : cömertlik ve ikram etme kanunu
kerîmane : lütufkâr ve cömert bir şekilde
Kerîm-i Mutlak : lütuf ve cömertliği sınırsız olan Allah
levazımat-ı hayatiye : hayat için gerekli şeyler
: su
masnu : san’at eseri varlık
mevcudat-ı müteâvine : birbiriyle yardımlaşan varlıklar
muavenet : yardımlaşma
Mutasarrıf : mülkünde dilediği gibi tasarruf eden Allah
Müdebbir : idare eden, ilmiyle herşeyin sonunu görüp, ona göre hikmetle iş yapan Allah
Mürebbî : herşeyi terbiye eden, eğiten, yetiştiren Allah
namus-u şefkat : şefkat kanunu
nebâtât : bitkiler
Rahîm-i Mutlak : rahmeti herşeyi kuşatan, sınırsız şefkat ve merhamet sahibi Allah
sadâ-yı hâcet : ihtiyaç sesi
taht-ı tasarruf : tasarrufu altında
takviye : kuvvetlendirme
teavün : yardımlaşma
tecâvüb : birbirinin ihtiyacına cevap verme
tesanüd : dayanışma
umum : bütün
Vâhid-i Ehad : bir olan ve birliği her bir şeyde görülen Allah
yektâ : tek, eşsiz
Zât-ı Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Zât, Allah
Yükleniyor...