Elhasıl: Madem Sâni-i Hakîm herşey için o şeye münasip bir nokta-i kemâl ve ona lâyık bir mertebe-i feyz-i vücut tayin edip ve o şeye, o nokta-i kemâle sa’y edip gitmek için bir istidat vererek ona sevk ediyor. Ve bütün nebâtât ve hayvânâtta şu kanun-u rububiyet câri olmakla beraber, cemâdatta dahi câridir ki, âdi toprağa, elmas derecesine ve cevahir-i âliye mertebesine bir terakkiyat veriyor. Ve şu hakikatte muazzam bir kanun-u rububiyetin ucu görünüyor.

Hem madem o Hâlık-ı Kerîm, tenasül kanun-u azîminde istihdam ettiği hayvânâta ücret olarak, birer maaş gibi, birer lezzet-i cüz’iye veriyor. Ve arı ve bülbül gibi, sair hidemât-ı Rabbâniyede istihdam olunan hayvanlara birer ücret-i kemâl verir; şevk ve lezzete medar birer makam veriyor. Ve şunda bir muazzam kanun-u keremin ucu görünüyor.

Hem madem herşeyin hakikati, Cenâb-ı Hakkın bir isminin tecellîsine bakar, ona bağlıdır, ona âyinedir. O şey ne kadar güzel bir vaziyet alsa, o ismin şerefinedir; o isim öyle ister. O şey bilse, bilmese, o güzel vaziyet, hakikat nazarında matluptur. Ve şu hakikatten, gayet muazzam bir kanun-u tahsin ve cemâlin ucu görünüyor.

Hem madem Fâtır-ı Kerîm, düstur-u kerem iktizasıyla, birşeye verdiği makamı ve kemâli, o şeyin müddeti ve ömrü bitmesiyle, o kemâli geriye almıyor. Belki, o zîkemâlin meyvelerini, neticelerini, mânevî hüviyetini ve mânâsını, ruhlu ise ruhunu ibkà ediyor. Meselâ, dünyada insanı mazhar ettiği kemâlâtın mânâlarını, meyvelerini ibkà ediyor. Hattâ, müteşekkir bir mü’minin yediği zâil meyvelerin şükrünü, hamdini, mücessem bir meyve-i Cennet suretinde tekrar ona veriyor. Ve şu hakikatte, muazzam bir kanun-u rahmetin ucu görünüyor.

« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dokuzuncu Söz / Sonraki Risale: Otuz Birinci Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdi : basit, sıradan
câri : geçerli, yürürlükte
cemâdat : cansız varlıklar
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cevahir-i âliye : değerli taşlar
düstur-u kerem : cömertlik ve ikram prensibi
elhasıl : özetle, sonuç olarak
esmâ : isimler
Fâtır-ı Kerîm : sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan ve herşeyi hârika, eşsiz sanatıyla yaratan Allah
hakikat nazarı : gerçeği gören bakış
hakikat : gerçek mahiyet, esas, içyüz
Hâlık-ı Kerîm : sonsuz cömertlik ve ikram sahibi ve herşeyi yoktan yaratan Allah
hamd : övgü, teşekkür
hayvânât : hayvanlar
hidemât-ı Rabbâniye : herşeyin Rabbi olan Allah’a yönelik hizmetler
hüviyet : şahsiyet, kişilik
ibkà etmek : kalıcı ve devamlı hale getirmek
iktiza : gerektirme
istidat : kabiliyet, yetenek
istihdam : çalıştırma
kanun-u azîm : büyük kanun
kanun-u kerem : cömertlik, bağış ve ikram kanunu
kanun-u rahmet : rahmet kanunu
kanun-u rububiyet : Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması kanunu
mertebe-i feyz-i vücut : varlığın en bereketli ve verimli hâle geldiği derece
meyve-i Cennet : Cennet meyvesi
muazzam : çok büyük
mü’min : imanlı, Allah’a inanan
mücessem : cisimleşmiş, maddi yapısı olan
münasip : uygun
müteşekkir : şükreden
nebâtât : bitkiler
nokta-i kemâl : mükemmellik noktası
sa’y : çalışma
sair : diğer
Sâni-i Hakîm : herşeyi hikmetle ve san’atla yaratan Allah
Yükleniyor...