Mânen der: Size ve hayvânâtınıza rızkı yetiştirmek için su semâdan geliyor. O suda, size ve hayvânâtınıza acıyıp, şefkat edip rızık yetiştirmek kabiliyeti olmadığından, su gelmiyor, gönderiliyor demektir. Hem toprak nebâtâtıyla açılıp, rızkınız oradan geliyor. Hissiz, şuursuz toprak sizin rızkınızı düşünüp şefkat etmek kabiliyetinden pek uzak olduğundan, toprak kendi kendine açılmıyor; Birisi o kapıyı açıyor, nimetleri ellerinize veriyor. Hem otlar, ağaçlar sizin rızkınızı düşünüp merhameten size meyveleri, hububatı yetiştirmekten pek çok uzak olduğundan, âyet gösteriyor ki, onlar bir Hakîm-i Rahîmin perde arkasından uzattığı ipler ve şeritlerdir ki, nimetlerini onlara takmış, zîhayatlara uzatıyor. İşte şu beyanattan Rahîm, Rezzâk, Mün’im, Kerîm gibi çok esmânın matlaları görünüyor. Hem meselâ,

اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُزْجِى سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكاَمًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلاَلِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاۤءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاۤءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَاۤءُ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِاْلاَبْصَارِ - يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ اِنَّ فِى ذٰلِكَ لَعِبْرَةً ِلاُولِى اْلاَبْصَارِ - وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَاۤبَّةٍ مِنْ مَاۤءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِى عَلٰى بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِى عَلٰى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِى عَلٰۤى اَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللّٰهُ مَا يَشَاۤءُ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ 1

İşte, şu âyet, mu’cizât-ı rububiyetin en mühimlerinden ve hazine-i rahmetin en acip perdesi olan bulutların teşkilâtında, yağmur yağdırmaktaki tasarrufât-ı acîbeyi beyan ederken, güya bulutun eczaları cevv-i havada dağılıp saklandığı vakit, istirahate giden neferat misillü, bir boru sesiyle toplandığı gibi, emr-i İlâhî ile toplanır, bulut teşkil eder.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Görmedin mi ki Allah bulutları dilediği yere sevk eder, sonra onları birleştirir ve üst üste yığar. Sonra da onun arasından yağmur tanelerinin süzüldüğünü görürsün. Gökteki dağ gibi bulutlardan, Allah, dolu taneleri indirir ki, onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de onu uzak tutar. Şimşeğin parıltısı ise neredeyse gözleri alıverir. Allah geceyi ve gündüzü birbirine çevirir. Şüphesiz ki bunda gören gözler için bir ibret vardır. Allah, hareket eden her canlıyı bir çeşit sudan yaratmıştır. Onlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayak üstünde yürür, kimi dört ayak üstünde yürür. Allah dilediğini dilediği şekilde yaratır. Allah’ın kudreti muhakkak ki herşeye yeter.” Nur Sûresi, 24:43-45.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : hayret verici, şaşırtıcı
beyan etmek : açıklamak
beyanat : açıklamalar
cevv-i hava : hava boşluğu
ecza : parçalar
emr-i İlâhî : Allah’ın emri
esmâ : isimler
Hakîm-i Rahîm : sonsuz hikmet ve rahmet sahibi Allah
hayvânât : hayvanlar
hazine-i rahmet : rahmet hazinesi
hububat : taneli bitkiler, tahıl
Kerîm : sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan Allah
matla : doğuş yeri
misillü : gibi
mu’cizât-ı rububiyet : Rablık mu’cizeleri; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının mu’cizeleri
Mün’im : gerçek nimet verici olan Allah
nebâtât : bitkiler
neferat : askerler, erler
Rahîm : rahmeti herşeyi kuşatan Allah
Rezzak : bütün canlıların rızıklarını veren Allah
semâ : gök
şuur : bilinç
tasarrufât-ı acîbe : hayret verici tasarruflar, işler
teşkilât : meydana gelmeler, oluşmalar
zîhayat : canlı
Yükleniyor...