İşte, bütün kâinat birden, bir lisanla, müttefikan Hâlık-ı Zülcelâlini tesbih edip vahdâniyetine şehadet ederek kendilerine göre muvazzaf oldukları vazife-i ubûdiyeti kemâl-i itaatle yerine getirdikleri halde, şu kâinatın hülâsası ve neticesi ve nazdar bir halifesi ve nazenin bir meyvesi olan insan, bütün bunların aksine, zıddına olarak ettikleri küfür ve şirkin ne kadar çirkin düşüp ne derece cezaya şayeste olduğunu ifade edip bütün bütün ye’se düşürmemek için, hem şunun gibi nihayetsiz bir cinayete, hadsiz çirkin bir isyana Kahhâr-ı Zülcelâl nasıl meydan verip kâinatı başlarına harap etmediğinin hikmetini göstermek için 1 اِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا der. O hâtime ile hikmet-i imhâli gösterip bir rica kapısı açık bırakır.

İşte, şu on işârât-ı i’câziyeden anla ki, âyetlerin hâtimelerindeki fezlekelerde, çok reşahât-ı hidayetiyle beraber çok lemeât-ı i’câziye vardır ki, bülegaların en büyük dâhileri, şu bedî üslûplara karşı kemâl-i hayret ve istihsanlarından parmağını ısırmış, dudağını dişlemiş, “Mâ hâzâ kelâmu beşer” demiş; 2 اِنْ هُوَ اِلاَّ وَحْىٌ يُوحٰى ya hakkalyakîn olarak iman etmişler. Demek, bazı âyette, bütün mezkûr işaratla beraber, bahsimize girmeyen çok mezâyâ-yı âhari de tazammun eder ki, o mezâyânın icmâında öyle bir nakş-ı i’caz görünür ki, kör dahi görebilir.

İKİNCİ ŞULENİN ÜÇÜNCÜ NURU

Şudur ki: Kur’ân, başka kelâmlarla kabil-i kıyas olamaz. Çünkü, kelâmın tabakaları, ulviyet ve kuvvet ve hüsn-ü cemâl cihetinden dört menbaı var: Biri mütekellim, biri muhatap, biri maksat, biri makamdır. Ediplerin, yanlış olarak yalnız makam gösterdikleri gibi değildir. Öyle ise, sözde kim söylemiş, kime söylemiş, niçin söylemiş, ne makamda söylemiş ise bak. Yalnız söze bakıp durma.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Şüphesiz ki O halîmdir, ceza vermekte acele etmez; gafûrdur, günahları çokça bağışlar.” İsrâ Sûresi, 17:44.
2 : “O (Kur’ân ve peygamberin sözleri) ancak bir vahiydir ki vahyolunur (kendisine vahiy suretinde bildirilir.) Necm Sûresi, 53:4.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Dördüncü Söz / Sonraki Risale: Yirmi Altıncı Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bedî : eşsiz derecede güzel, benzersiz
bülega : belâğatçiler, edebiyatçılar
cihet : yön
dâhi : son derece zeki; dehâ ve hikmet sahibi
fezleke : özet, netice
hadsiz : sınırsız
hakkalyakîn : bizzat yaşanarak elde edilen kesinlik
halife : yeryüzünde Allah namına hareket eden insan
hâtime : sonuç
hikmet : sebep, gaye
hikmet-i imhal : zaman tanımanın sebebi
hülâsa : özet
hüsn-ü cemâl : güzellik
icmâ : toplam
işarat : işaretler
işârât-ı i’câziye : mu’cizelik işaretleri
kabil-i kıyas : kıyası mümkün
Kahhâr-ı Zülcelâl : zorlayıcı güç ve mutlak üstünlük sahibi olan, haşmet ve yüceliği sonsuz Allah
kelâm : kelime, söz
kemâl-i hayret ve istihsan : tam bir hayret ve beğenmişlik
kemâl-i itaat : tam bir itaat, mükemmel ve kusursuz bir şekilde boyun eğme
küfür : inkar, inançsızlık
lemeât-i i’câziye : mu’cizelik parıltıları
mâ hâzâ kelâmu beşer : “bu insan sözü olamaz”
menba : kaynak
mezâyâ : meziyetler, üstün özellikler
mezâyâ-yı âhar : diğer meziyetler
mezkûr : sözü geçen, bahsedilen
muvazzaf : vazifeli, görevli
nakş-ı i’caz : mu’cizelik nakışı
nazdar : nazlı
nazenin : ince, nazik
nihayetsiz : sonsuz
reşahât-i hidayet : hidayet sızıntıları, doğru ve hak yolu gösterici izler
rica : ümit
şayeste : lâyık
şehadet : şahitlik
şirk : Allah’a ortak koşma
şule : parıltı
tabaka : derece
tazammun : içine alma
ulviyet : yücelik
üslûp : ifade tarzı
vahdâniyet : Allah’ın birliği
vazife-i ubûdiyet : kulluk vazifesi
ye’s : ümitsizlik
Yükleniyor...