Hem bununla beraber, o çirkin sözler, senin kalbinin sözleri değil. Çünkü senin kalbin, ondan müteessir ve müteessiftir. Belki kalbe yakın olan lümme-i şeytanîden geliyor. Vesvesenin zararı, tevehhüm-ü zarardır. Yani, onu zararlı tevehhüm etmekle, kalben mutazarrır olmaktır. Çünkü hükümsüz bir tahayyülü hakikat tevehhüm eder. Hem şeytanın işini kendi kalbine mal eder; onun sözünü ondan zanneder. Zarar anlar, zarara düşer. Zaten şeytanın da istediği odur.

İKİNCİ VECİH

Budur ki, mânâlar kalbden çıktıkları vakit, suretlerden çıplak olarak hayale girerler, oradan suretleri giyerler. Hayal ise, her vakit bir sebep tahtında bir nevi suretleri nesceder. Ehemmiyet verdiği şeyin suretlerini yol üstünde bırakır. Hangi mânâ geçse, ya ona giydirir, ya takar, ya bulaştırır, ya perde eder. Eğer mânâlar münezzeh ve temiz iseler, suretler mülevves ve rezil ise, giymek yoktur, fakat temas var. Vesveseli adam, teması, telebbüsle iltibas eder. “Eyvah!” der. “Kalbim ne kadar bozulmuş. Bu sefillik, bu hisset-i nefs, beni matrud eder.” Şeytan onun şu damarından çok istifade eder.

Şu yaranın merhemi şudur: Dinle ey biçare! Nasıl ki senin namazın edeb-i nezihânesinin vesilesi olan zahirî taharete, batnının bâtınındaki necaset ona tesir etmez ve bozmaz. Öyle de, maânî-i mukaddesenin, suret-i mülevveseye mücavereti zarar etmez. Meselâ, sen âyât-ı İlâhiyeyi tefekkür ediyorsun. Birden, bir maraz, ya bir iştiha, ya bevl gibi bir emr-i müheyyic şiddetle senin hissine dokunuyor. Elbette senin hayalin, devâ-i illet ve kaza-i hâcetin levazımatını görecek, bakacak, onlara münasip süflî suretleri nescedecek. Ve gelen mânâlar ortalarından geçecekler. Geçeceklere ne beis vardır, ne televvüs var ve ne zarar var ve ne hatar var. Yalnız hatar ise, hasr-ı nazardır, zann-ı zarardır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyât-ı İlâhiye : Allah’ın âyetleri
bâtın : iç
beis : sakınca
bevl : idrar
biçare : çaresiz
devâ-i illet : hastalığın devâsı
edeb-i nezihâne : temiz edep
emr-i müheyyic : heyecan verici iş
eşya : şeyler, varlıklar
hakikat : gerçek, doğru
hasr-ı nazar : dikkati yöneltme
hatar : tehlike
his : duygu
hisset-i nefs : nefsin aşağılığı
iltibas : karıştırma
iştiha : fazla istek
kaza-i hâcet : ihtiyaç giderme
levazımat : gerekli şeyler
lümme-i şeytani : şeytanın verdiği kuruntu
maân-i mukaddese : kutsal mânâlar
mabeyn : ara
maraz : hastalık
matrud : kovulmuş
mutazarrır : zarar gören
mücaveret : komşuluk
mülevves : kirli, pis
münasebât-ı hafiye : gizli münasebetler
münasebet : ilişki, bağlantı
münasip : uygun
münezzeh : temiz, kusurdan uzak
müteessif : hayıflanmış, eseflenmiş
müteessir : etkilenmiş, üzüntülü
necaset : pislik
nescetme : dokuma, örme
nevi : çeşit
sefillik : aşağılık, çirkinlik
suret : görüntü
suret-i mülevves : kirli ve çirkin görünüş
süflî : aşağılık
taharet : temizlik
tahtında : altında
tefekkür : düşünme
telebbüs : giyme
televvüs : kirlenme
tevehhüm : kuruntuya kapılma, olmayan şeyi var zannetme
tevehhüm-ü zarar : zarar zannetmek
vesvese : şüphe, kuruntu
zahirî : görünürdeki
zann-ı zarar : zararlı sanma
Yükleniyor...