Öteki adam dedi: “İnanmam, böyle bahsettiğin gibi bir zat bulunsun ve bütün bu âlemi tek başıyla idare etsin.”

Arkadaşı cevaben dedi ki: “Bunu tanımazsak, lâkayt kalsak, menfaati hiç yok. Zararı olsa pek azîmdir. Eğer tanımasına çalışsak, meşakkati pek hafiftir; menfaati olursa pek azîmdir. Onun için, ona karşı lâkayt kalmak hiç kâr-ı akıl değildir.”

O serseri adam dedi: “Ben bütün rahatımı, keyfimi, onu düşünmemekte görüyorum. Hem böyle aklıma sığışmayan şeylerle uğraşmayacağım. Bütün bu işler, tesadüfî ve karma karışık işlerdir; kendi kendine dönüyor. Benim neme lâzım?”

Akıllı arkadaşı ona dedi: “Senin bu temerrüdün beni de, belki çokları da belâya atacaktır. Bir edepsizin yüzünden, bazan olur ki, bir memleket harap olur.”

Yine o serseri dönüp dedi ki: “Ya kat’iyen bana ispat et ki, bu koca memleketin tek bir mâliki, tek bir sânii vardır. Yahut bana ilişme.”

Cevaben, arkadaşı dedi: “Madem inadın divanelik derecesine çıkmış; o inadınla bizi ve belki memleketi bir kahra giriftar edeceksin. Ben de sana On İki Burhan ile göstereceğim ki, bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. Ve o usta, herşeyi idare eden yalnız odur. Hiçbir cihetle noksaniyeti yoktur. Bize görünmeyen o usta, bizi ve herşeyi görür ve sözlerini işitir. Bütün işleri mu’cize ve hârikadır. Bütün bu gördüğümüz ve dillerini bilmediğimiz şu mahlûklar onun memurlarıdır.”

BİRİNCİ BURHAN

Gel, her tarafa bak, herşeye dikkat et. Bütün bu işler içinde gizli bir el işliyor. Çünkü, bak, bir dirhemHAŞİYE-1 kadar kuvveti olmayan, bir çekirdek küçüklüğünde birşey, binler batman yükü kaldırıyor. Zerre kadar şuuruHAŞİYE-2 olmayan, gayet hakîmâne işler görüyor.

Demek bunlar kendi kendilerine işlemiyorlar. Onları işlettiren gizli bir kudret sahibi vardır. Eğer kendi başına olsa, bütün baştan başa bu gördüğümüz memlekette her iş mu’cize, herşey mu’cizekâr bir hârika olmak lâzım gelir. Bu ise bir safsatadır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE-1 : Ağaçları başlarında taşıyan çekirdeklere işarettir.
HAŞİYE-2 : Kendi kendine yükselmeyen ve meyvelerin sıkletine dayanmayan üzüm çubukları gibi nâzenin nebâtâtın, başka ağaçlara lâtif eller atıp sarmalarına ve onlara yüklenmelerine işarettir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Birinci Söz / Sonraki Risale: Yirmi Üçüncü Söz
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

azîm : büyük
batman : eskiden kullanılan ve 8 kiloluk ağırlığa karşılık gelen bir ölçü birimi
burhan : güçlü, mantıkî delil
cihet : yön, taraf
dirhem : eskiden kullanılan ve 3 gramlık ağırlığa karşılık gelen bir ölçü birimi
dîvane : deli
envâ : çeşitler, türler
giriftar etmek : düşürmek, müptelâ etmek, dûçar etmek
hakîmâne : hikmetli bir biçimde
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
ibretnümâ : ibret verici
kahr : mahv, helâk, batırma
kâr-ı akıl : aklın kabul edeceği iş
kat’iyen : kesinlikle
lâkayt : ilgisiz
lâtif : ince, hoş
mahlûk : yaratık
mâlik : sahip
meşakkat : güçlük
mu’cizat : mu’cizeler
mu’cize : bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şey
müzeyyenat : süslü varlıklar
nâzenin : ince, nâzik
nebatat : bitkiler
noksaniyet : eksiklik
sâni : sanatkâr
sıklet : ağırlık
şuur : bilinç, anlayış
temerrüd : inat, karşı gelme
tesadüfî : rastlantı
tezyin etmek : süslemek
zerre : atom, çok küçük parça
Yükleniyor...