Ve cevv-i feza, kendi cin ve bulutun işaretiyle nübüvvetine beşaret verir ve sâyebanlık ediyor.

Ve zaman-ı mâzî, enbiya ve kütüb ve kâhinlerin rumuz ve telvihâtıyla, o Şems-i Hakikatin fecr-i sâdıkını göstererek müjdeci oluyor.

Ve zaman-ı hâl, yani Asr-ı Saadet lisân-ı hâliyle; tabiat-ı Araptaki inkılâb-ı azîmin ve bedeviyet-i sırfdan medeniyet-i mahzanın defaten tevellüdünü şahid göstererek nübüvvetini isbat ediyor.

Ve zaman-ı müstakbel, kendi vukuat ve fünunun etvar-ı müdakkikane ile onun mevkib-i ikbâlini istikbâl, ve lisân-ı hakîmâne ile irşadatına teşekkür ediyor. Nev-i beşer, kendi muhakkikleriyle bahusus hatib-i beliği ki; şems gibi kendi kendine burhan olan Muhammed’in (a.s.m.) lisân-ı fasihânesiyle hakdan geldiğini ilân ediyor. Ve Zât-ı Zülcelâl, kendi Kur’ân’ının lisân-ı beliğânesiyle ol Nebiy-yi Ümmînin fermân-ı risaletini cin ve inse işittiriyor.

Hangi kuvvet vardır ki, bu icmâın hükmünü reddetsin? Kimin haddi var, şu ittifaka karşı muhalefet etsin? Hangi şüphe var ki, tevatür-ü mevcudata karşı dayanabilsin?
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Asr-ı Saadet : mutluluk çağı, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yaşadığı devir
bahusus : özellikle
bedeviyet-i sırf : bütün yönleriyle bedevîlik ve köylülük, medenî olmama özelliği
beşaret verme : müjdeleme
burhan : kesin delil, sarsılmaz kanıt
cevv-i feza : dünya atmosferi
cin ve ins : cinler ve insanlar
defaten : bir defada, birdenbire, aradan herhangi bir zaman geçmeden
enbiya : peygamberler
etvar-ı müdakkikane : inceden inceye araştıran tavırları, davranışları
fecr-i sadık : sabahleyin gerçek aydınlığın çıkmaya başlaması; sabahleyin güneşin doğacağını müjdeleyen doğu ufkundaki gerçek aydınlık
fermân-ı risalet : peygamberlik fermânı, buyruğu; Hz. Muhammed’in (a.s.m.) bütün cin ve insanlara tebliğ ettiği Kur’ân-ı Kerim
fünun : ilimler
hatib-i beliğ : insanlara son derece derin ve hikmetli sözler söyleyen hatip
icmâ : fikir, görüş birliği, aynı görüşte toplanma
inkılâb-ı azîm : büyük değişim ve dönüşüm
irşadat : doğru ve hak yolu gösterme gayretleri
istikbal : karşılama
ittifak : bir noktada birleşme
kâhin : geleceğe dair haberler veren
kütüb : kitaplar; peygamberlere Allah tarafından kullara tebliği için verilen kutsal Kitaplar
lisân-ı beliğane : belâgatli dil, maksadı muhatabın hâline tam bir uygunluk içinde anlatan dil
lisân-ı fasihâne : fasih dil; meramı güzel, açık ve düzgün ifadelerle aktaran dil
lisân-ı hakîmâne : son derece hikmetli sözler söyleyen dil
lisân-ı hâl : hâl ve beden dili
medeniyet-i mahza : tam bir medeniyet; bütün yönleriyle medenîlik özelliğini kazanma
mevkib-i ikbâl : talihli kâfile, gelmesi arzu edilen topluluk
muhakkik : meseleleri delilleriyle derinlemesine araştıran âlim kişi
muhalefet etme : aykırı tavır sergileme; kabul etmeme
Nebiy-yi Ümmî : okuma ve yazma bilmeyen peygamber; yani beşerî ilimleri tahsil etmemiş ve ilmi İlâhî olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
nev-i beşer : insanlık
nübüvvet : peygamberlik, elçilik
rumuz : remizler, ima ve işaretler
sâyebanlık etme : güneşin yakıcı sıcaklığına karşı gölgelik etme, şemsiyelik etme
şems : güneş
Şems-i Hakikat : hakikat güneşi; Hz. Muhammed (a.s.m.)
tabiat-ı Arap : Arap milletinin kendine özel yapısı, mizacı, karakteri
telvihât : maksadın lâzımı olan şeylerden bahsetmek sûretiyle yapılan kinayeler
tevatür-ü mevcudat : bütün varlıkların aynı hakikatte birleşmeleri ve aynı noktaya parmak basmaları
tevellüd : doğma
vukuat : meydana gelen olaylar, hâdiseler
zaman-ı hâl : şimdiki zaman; içinde bulunulan zaman dilimi
zaman-ı mâzî : geçmiş zaman
zaman-ı müstakbel : gelecek zaman
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük, yücelik ve haşmet sahibi olan Zât, Allah
Yükleniyor...