Ve üçüncü cümlesi olan وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا ile der ki: “Onların dalâleti fenden, felsefeden geldiği için acip bir gurur ve garip bir firavunluk ve dehşetli bir enâniyet onlara verip nefislerini öyle şımartmış ki, kâinatı idare eden İlâhî kanunların şuâlarını ve insan âleminde o hakaikin düsturlarını süflî hevesatlarına ve müştehiyatlarına müsait görmediklerinden -hâşâ hâşâ!- eğri, yanlış, noksan bulmak istiyorlar.” İşte bu âyet, üç cümlesiyle mânen bu asırda acip bir taife-i dâlleye tam bir tevafuk-u mânevî ile, mânâ-yı işârîsiyle çok efradı içinde hususî baktığı gibi, tevafuk-u cifrîsiyle dahi başlarına parmak basıyor.

Evet, evvelki cümle olan اَلَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ’nin makamı bin üç yüz yirmi yedi (1327); eğer şeddeli ل ve ب ikişer sayılsa Arabî tarihiyle bin üç yüz elli dokuz (1359) edip o tuğyantaifenin savletli zamanını göstererek tam tevafukla bakar. وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا’nin makamı; tenvin, ن olmak cihetiyle bin iki yüz dokuz (1209) ederek şeriat-ı İslâmiyeye suikast olarak ecnebî kanunlarını adliyeye sokmak fikri ve teşebbüsü tarihine tam tamına tevafukla bakar. Ve bu emareler gibi çok îmalarla baştaki âyetin kuvvetli işaret ettiği Risale-i Nur’un muarızlarına zâhir bir surette baktığı gibi, mefhum-u muhalifi delâletiyle dahi Risale-i Nur’a tam bakar. Hattâ dördüncü âyette Risale-i Nur’un Türkçe olmasını tahsin eder ve beşincide Arabî ve Türkçeyi tam bilmeyen ve mürşidleri ve âlimleri perişan olan vilayat-ı Şarkiyede Risale-i Nur imdatlarına ve her taifeden ziyade başlarına gelen hâdiseler ve âyette 1 بِاَيَّامِ اللّٰهِ tâbir edilen elîm vakıaları hatırlarına getirmekle ikaz ve irşad etmelerine bir mânâ-yı işârî ve remzî ile emrediyor. Bu âhirki ehemmiyetli işareti beyan etmeme şimdilik izin olmadığından, yalnız herbirinin birtek remzi gayet kısa beyan edilecek. Şöyle ki:..

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah’ın geçmişteki azap günleri” İbrahim Sûresi, 14:5.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Beşinci Şuâ / Sonraki Risale: Sekizinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
Arabî tarih : Hicretin başlangıç olarak kabul edildiği takvime göre gerçekleşen tarih
Arabî : Arapça
beyan : açıklama
cihet : yön, şekil
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
delâlet : delil olma, ifade etme
düstur : kural, prensip
ecnebî : yabancı
efrad : fertler, bireyler
elîm : acı ve sıkıntı veren
emare : belirti, iz
enâniyet : benlik, bencillik
firavunluk : nefsini ve benliğini Firavun gibi ilâh seviyesine çıkaracak derecede büyük görme
hakaik : hakikatler, gerçekler
hevesât : gelip geçici arzu ve istekler
îma : gizli işaret
irşad : doğru yolu gösterme
mânâ-yı işârî : işaret yoluyla kastedilen mânâ
mefhum-u muhalif : bir sözün ters mânâsı, zıt anlam
muarız : karşı gelen
mürşid : doğru yol gösteren
müştehiyât : hoşa giden lezzetli şeyler
remzî : ince işaret yoluyla kastedilen mânâ
savletli : saldırgan
suret : biçim, şekil
süflî : alçak, âdi
şedde : Arapça’da bir harfin üzerine konulan ve o harfi iki defa okutan işaret
şeriat-ı İslâmiye : İslâm şeriatı, Allah tarafından bildirilen, hükümlerin hepsi
şuâ : ışın, güçlü ışık hüzmesi
tâbir edilen : ifade edilen
tahsin : güzel bulma
taife : grup, topluluk
taife-i dâlle : dalâlete ve inkârcılığa düşenler topluluğu
tenvin : Arapça gramerinde bir kelimenin sonunu nun gibi okutmak üzere konulan işaret; kelimenin sonuna iki üstün (en), iki esre (in), iki ötre (ün) gelmesi hâli
tevafuk : denk gelme, uygunluk
tevafuk-u cifrî : cifir ilmi açısından gerçekleşen uyum
tevafuk-u mânevî : mânevî uygunluk
tuğyan : azgınlık, taşkınlık
vakıa : olay
vilayat-ı Şarkiye : Doğu illeri
zâhir : açık, gözle görünür
Yükleniyor...