Yoksa, o ihatalı ve inceden ince olan kayıt ve muhafaza, bütün bütün mânâsız, faidesiz kalır, hikmete ve hakikate münâfi olur.

Hem, haşir gelmezse, kader kalemiyle yazılan bu kitab-ı kâinatın bütün muhakkak mânâları bozulur ki, hiçbir cihet-i imkânı olamaz. Ve o ihtimal, bu kâinatın vücudunu inkâr gibi bir muhal, belki bir hezeyan olur.

Elhâsıl, imanın beş rüknü bütün delilleriyle haşir ve neşrin vukuuna ve vücuduna ve dâr-ı âhiretin vücuduna ve açılmasına delâlet edip isterler ve şehadet edip talep ederler.

İşte, hakikat-i haşriyenin azametine tam muvafık böyle azametli ve sarsılmaz direkleri ve burhanları bulunduğu içindir ki, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın hemen hemen üçten birisi haşir ve âhireti teşkil ediyor. Ve onu, bütün hakaikine temel taşı ve üssü’l-esas yapıyor. Ve herşeyi onun üstüne bina ediyor.
(Mukaddime nihayet buldu)
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yedinci Şuâ / Sonraki Risale: Onuncu Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
azamet : büyüklük, yücelik
burhan : delil
cihet-i imkân : mümkün olma yönü
dâr-ı âhiret : âhiret yurdu
delâlet : delil olma, işaret etme
elhâsıl : özetle, sonuç olarak
hakaik : gerçekler
hakikat-i haşriye : haşir gerçeği
hezeyan : saçmalama
ihata : içine alma, kapsama
inkâr : inanmama, kabul etmeme
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kitab-ı kâinat : kâinat kitabı
mânâsız : anlamsız
muhafaza : koruma, saklama
muhakeme : değerlendirme, tartma
muhakkak : hakikati ve gerçeği belli olmuş, kesin
muhal : bâtıl, boş söz
mukaddime : başlangıç, giriş
muvafık : uygun
mücazat : ceza
mükâfat : ödül
münâfi : zıt, aykırı
nihayet : son
rükn : esas, şart
üssü’l-esas : temel esas
vuku : meydana gelme
vücud : varlık
Yükleniyor...