Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyeye âzâ oldum. Mütareke zamanında, istilâ kuvvetlerine karşı bütün mevcudiyetimle İstanbul’da çalıştım. Millî hükûmetin galibiyeti üzerine, yaptığım hizmetler Ankara hükûmetince takdir edilerek Van’da üniversite açmak teklifi tekrarlandı.

Buraya kadar geçen hayatım bir vatanperverlik hali idi. Siyaset yoluyla dine hizmet hissini taşıyordum. Fakat bu andan itibaren dünyadan tamamen yüz çevirdim ve kendi ıstılahıma göre “Eski Said”i gömdüm. Büs bütün âhiret ehli “Yeni Said” olarak dünyadan elimi çektim. Tam bir inziva ile bir zaman İstanbul’un Yûşâ Tepesine çekildim. Daha sonra doğduğum yer olan Bitlis ve Van tarafına giderek mağaralara kapandım. Ruhî ve vicdanî hazzımla başbaşa kaldım.

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَالسِّيَاسَةِ yani, “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” düsturuyla kendi ruhî âlemime daldım. Ve Kur’ân-ı Azîmüşşânın tetkik ve mütalâasıyla vakit geçirerek “Yeni Said” olarak yaşamaya başladım. Fakat kaderin cilveleri, beni menfî olarak muhtelif yerlerde bulundurdu. Bu esnada Kur’ân-ı Kerîmin feyzinden kalbime doğan füyuzâtı yanımdaki kimselere yazdırarak birtakım risaleler vücuda geldi. Bu risalelerin heyet-i mecmuasına “Risale-i Nur” ismini verdim. Hakikaten Kur’ân’ın nuruna istinad edildiği için, bu isim vicdanımdan doğmuş. Bunun ilham-ı İlâhî olduğuna bütün imanımla kaniim ve bunları istinsah edenlere “Bârekâllah” dedim. Çünkü iman nurunu başkalarından esirgemeye imkân yoktu.

Bu risalelerim birtakım iman sahipleri tarafından birbirinden alınarak istinsah edildi. Bana böyle bir kanaat verdi ki, Müslümanların zedelenen imanlarını takviye için bir sevk-i İlâhîdir. Bu sevk-i İlâhîye hiç bir sahib-i iman mâni olamayacağı gibi, teşvike de dinen mecbur bulunduğumu hissettim. Zaten bugüne kadar yüz otuzu bulan bu risaleler tamamen âhiret ve iman bahislerine ait olup, siyasetten ve dünyadan kastî olarak bahsetmez. Buna rağmen birtakım fırsat düşkünlerinin de iştigal mevzuu oldu. Üzerinde tetkikat yapılarak Eskişehir, Kastamonu, Denizli’de tevkif edildim; muhakemeler oldu.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Üçüncü Şuâ / Sonraki Risale: Beşinci Şuâ
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret ehli : âhiret hayatını esas tutan kimseler
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat
âlem : dünya
bârekâllah : Allah hayırlı ve bereketli kılsın
cilve : görüntü, yansıma
düstur : kural, prensip
feyz : bereket
füyuzât : feyizler, mânevî bolluk ve bereketler
galibiyet : üstünlük
hakikaten : gerçekten
haz : zevk, hoşlanma
heyet-i mecmua : hepsi, tamamı
ıstılah : kelimeye yüklenen özel anlam
ilham-ı İlâhî : Allah tarafından varlıklara verilmiş duygu
inziva : yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama
istilâ : işgal
istinad edilme : dayandırılma
istinsah etmek : yazarak çoğaltmak
iştigal : meşgul olma, uğraşma
kader : Allah’ın meydana gelecek herşeyi olmadan önce takdir etmesi, planlaması
kanaat : görüş, fikir
kani : inanmış, tatmin olmuş
kastî : kasıtlı olarak, bilerek
Kur’ân-ı Azimüşşân : şânı yüce olan Kur’ân
mâni : engel
menfi : sürgün
mevcudiyet : varlık
mevzu : konu
muhtelif : çeşitli
mütalâa : dikkatle okuma, inceleme
risale : mektup; Risale-i Nur’dan her bir bölüm
ruhî : ruhla ilgili
sahib-i iman : iman sahibi
sevk-i İlâhî : Allah’ın yönlendirmesi
takdir : beğeniyi dile getirme
takviye : güçlendirme, destekleme
teklif : görev yükleme, sorumluluk
teşvik : şevklendirme, isteklendirme
tetkik : inceleme
tetkikat : araştırmalar, incelemeler
vatanperverlik : vatanseverlik
vicdanî : vicdana ait
Yükleniyor...