Ve hiçbir ecram-ı semâviye yoktur ki, sükûtuyla, gürültüsüz vazife görerek direksiz durmalarıyla, Senin rubûbiyetine ve vahdetine şehadeti ve işareti olmasın.

Ve hiçbir yıldız yoktur ki, mevzun hilkatiyle, muntazam vaziyetiyle ve nuranî tebessümüyle ve bütün yıldızlara mümâselet ve müşabehet sikkesiyle Senin haşmet-i ulûhiyetine ve vahdâniyetine işaret ve şehadette bulunmasın.

Ve on iki seyyareden hiçbir seyyare yıldız yoktur ki, hikmetli hareketiyle ve itaatli musahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle Senin vücub-u vücuduna şehadet ve saltanat-ı ulûhiyetine işaret etmesin.

Evet, gökler sekeneleriyle, herbiri tek başıyla şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla, derece-i bedahette, ey zemin ve gökleri yaratan Yaratıcı, Senin vücub-u vücûduna öyle zâhir şehadet, ve ey zerrâtı muntazam mürekkebatıyla tedbirini gören ve idare eden ve bu seyyare yıldızları manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren, Senin vahdetine ve birliğine öyle kuvvetli şehadet ederler ki, göğün yüzünde bulunan yıldızlar sayısınca nuranî burhanlar ve parlak deliller o şehadeti tasdik ederler.

Hem bu sâfi, temiz, güzel gökler, fevkalâde büyük ve fevkalâde sür’atli ecramıyla muntazam bir ordu ve elektrik lâmbalarıyla süslenmiş bir saltanat donanması vaziyetini göstermek cihetiyle, Senin rububiyetinin haşmetine ve herşeyi icad eden kudretinin azametine zâhir delâlet ve hadsiz semâvâtı ihâta eden hâkimiyetinin ve herbir zîhayatı kucağına alan rahmetinin hadsiz genişliklerine kuvvetli işaret ve bütün mahlûkat-ı semâviyenin bütün işlerine ve keyfiyetlerine taallûk eden ve avucuna alan, tanzim eden ilminin herşeye ihatasına ve hikmetinin her işe şümûlüne şüphesiz şehadet ederler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

azamet : büyüklük, yücelik
burhan : güçlü delil, sarsılmaz kanıt
cihet : şekil, yön
delâlet : delil olma, işaret etme
derece-i bedahet : apaçıklık derecesi
ecram : gök cisimleri, yıldızlar
ecrâm-ı semâviye : gök cisimleri
ehemmiyetli : önemli
fevkalâde : olağanüstü
hadsiz : sınırsız
hâkimiyet : egemenlik, hükümranlık
haşmet : görkem, büyüklük
haşmet-i ulûhiyet : Allah’ın ilâhlığının büyüklüğü, haşmeti
heyet-i mecmua : hepsiyle beraber, bütün ferdlerin toplamı
hikmet : fayda, gaye
hilkat : yaratılış
icad etmek : yoktan yaratmak, var etmek
ihata : içine alma, kapsama
intizamlı : düzenli, tertipli
keyfiyet : durum, nitelik, özellik
kudret : Allah’ın güç ve iktidarı
mahlûkat-ı semâviye : gökteki yaratıklar
manzum : düzenli
mevzun : ölçülü, dengeli
muntazam : düzenli, intizamlı
musahhariyet : boyun eğmişlik
mümaselet : benzerlik
mürekkebat : bir bütünü oluşturan parçalar, birleşikler
müşabehet : benzeyiş
nuranî : nurlu, aydınlık
peyk : uydu
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
rububiyet : Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
sâfi : duru, temiz
saltanat-ı Ulûhiyet : ortak kabul etmeyen Allah’ın saltanatı
sekene : sakinler, ikamet edenler
semâvât : gökler
seyyare : gezici, gezen
sikke : damga, mühür
sükût : sessiz kalma, sessizlik
sür’atli : hızlı
şehadet etmek : şahitlik, tanıklık etmek
şehadette bulunmak : şahit olmak, tanıklık etmek
şümûl : kapsamlılık, kuşatıcılık
taallûk etmek : ilgilendirmek, ait olmak
tanzim etmek : düzenlemek
tasdik etmek : doğrulamak, onaylamak
tedbir : idare etme, çekip çevirme
vahdâniyet : Allah’ın bir ve benzersiz oluşu
vahdet : Allah’ın birliği
vücub-u vücud : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu, var olmak için bir sebebe muhtaç olmaması
zâhir : açık, âşikar
zemin : yer
zerrât : zerreler
zîhayat : canlı, hayat sahibi
Yükleniyor...