“İşte, onun için bu medeniyet-i hazıra, beşerin yüzde seksenini meşakkate, şekâvete atmış; onunu mümevveh saadete çıkarmış; diğer onu da, beyne beyne bırakmış. Saadet odur ki, külle, ya eksere saadet ola. Bu ise, ekall-i kalilindir ki, nev-i beşere rahmet olan Kur’ân, ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder. Hem serbest hevânın tahakkümüyle, havâic-i gayr-ı zaruriye havâic-i zaruriye hükmüne geçmişlerdir. Bedavette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Sa’y, masrafa kâfi gelmediğinden, hileye, harama sevk etmekle, ahlâkın esasını şu noktadan ifsad etmiştir. Cemaate, nev’e verdiği servet, haşmete bedel, ferdi, şahsı fakir ahlâksız etmiştir. Kurûn-u ûlânın mecmu vahşetini, bu medeniyet bir defada kustu!

“Âlem-i İslâmın şu medeniyete karşı istinkâfı ve soğuk davranması ve kabulde ıztırabı cây-ı dikkattir. Zira istiğna ve istiklâliyet hassasıyla mümtaz olan şeriattaki İlâhî hidayet, Roma felsefesinin dehâsıyla aşılanmaz, imtizaç etmez, bel’ olunmaz, tâbi olmaz. Bir asıldan tev’em olarak neş’et eden eski Roma ve Yunan iki dehâları, su ve yağ gibi mürur-u a’sâr ve medeniyet ve Hıristiyanlığın temzicine çalıştığı halde, yine istiklâllerini muhafaza, âdetâ tenasuhla o iki ruh şimdi de başka şekillerde yaşıyorlar. Onlar tev’em ve esbab-ı temzic varken imtizac olunmazsa, şeriatın ruhu olan nur-u hidayet, o muzlim medeniyetin esası olan Roma dehâsıyla hiçbir vakit mezc olunmaz, bel’ olunmaz.”

Dediler: “Şeriat-ı garrâdaki medeniyet nasıldır?”

Dedim: “Şeriat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise ki, medeniyet-i hazıranın inkişâından inkişaf edecektir. Onun menfi esasları yerine, müspet esaslar vaz’ eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhar : bir başkası
beşer : insanlık
beyne beyne : ne iyi ne kötü, ikisinin arasında
cazibedar : cazibeli, çekici
cidal : mücadele, kavga, savaş
derece-i melekiye : meleklik seviyesi, melekler gibi mânevî ve temiz derece
dereke-i kelbiyet : köpeklik derekesi, köpeklik gibi aşağı derece
ekall-i kalil : azın da azı, küçük azınlık
ekser : çoğunluk
ekseriyet : çoğunluk
galebe etme : üstün gelme
harap etme : yıkıp dağıtma
harb-i umûmî : dünya savaşı
hasenat : güzellikler ve hayırlı şeyler
haşiye : dipnot
hedef-i kast : kastedilen hedef
hevâ ve heves : nefsin hoşuna giden faydasız ve gelip geçici arzular, hisler
hevâ : nefsin hoşuna giden faydasız ve gelip geçici arzular
hınzır : domuz
insaniyet : insanlık
istikbal : gelecek zaman
kitleler mabeyni : toplumlar arası
küll : bütün, genel
lâakal : en az, hiç olmazsa
medeniyet-i hazıra : şimdiki medeniyet
mehasin : güzellikler, iyilikler
menfeat : fayda, yarar
menfî milliyet : kendi ırkının diğer ırklardan üstün olduğunu ve hâkimiyet kurması gerektiğini temel alan milliyetçilik fikri, ırkçılık
menfi : olumsuz
mesh-i mânevî : mânevî yönün silinmesi
meşakkat : zorluk, sıkıntı
metalib : istekler, arzular
murad : istenen ve hedeflenen şey
müellif-i muhterem : hürmet ve saygıya lâyık olan müellif, yazar; bu risaleyi yazan Bediüzzaman Said Nursî
mümevveh : düzme, uydurma, sözde (mutluluk)
nev-i beşer : insan türü, insanlık
nokta-i istinad : dayanak noktası
rabıta : bağ
racih gelme : üstün gelme, ağır basma
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet ve ihsan
saadet : mutluluk
sefahet : günahkârlık, yasak zevk ve eğlenceye düşkünlük
seyyiat : kötülükler, günahlar
sulh-u umumî : bütün dünyaya hâkim olan barış ortamı
şe’n : birşeyin yapısı, temel özelliği, niteliği
şekâvet : bahtsızlık, kötü hallilik
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi; İslâmiyet
tazammun etme : içine alma, kapsama
tecavüz : haddi aşma, başkalarına saldırma, sataşma
teessüs etme : kurulma, ortaya konulma
tenazu : nizalaşma, karşılıklı çekişme, birbiriyle uğraşma
tesadüm : çarpışma, vuruşma
teshil : kolaylaştırma
teşcî : cesaretlendirme
tezahum : aynı şeye ulaşmak için izdiham meydana getirme, bir noktaya yığılma
umum : genel, herkes
unsuriyet : ırkçılık
zîr ü zeber etme : yıkıp dağıtma
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
bedavet : göçebelik
bedel : karşılık
bel’ olunma : yutulma
bel’ : yutma, ortadan kaldırma
cây-ı dikkat : dikkat çekici, ilginç
cemaat : toplum
dehâ : felsefeyle eğitilmiş olağanüstü zekâ ve akıl
dehâ : olağanüstü zekâ ve akıl
esbab-ı temzic : birleştirip kaynaştırma sebepleri
fazilet : güzel ve üstün özellik
hassa : nitelik, özellik
haşmet : görkem, ihtişam
havâic-i gayr-ı zaruriye : insan hayatı için zarurî olmayan ihtiyaçlar; televizyon vs. gibi
havâic-i zaruriye : insan hayatı için zarurî olan ihtiyaçlar; yemek, ev, elbise gibi
hevâ : nefsin hoşuna giden faydasız ve gelip geçici arzular
Hıristiyanlık :
ıztırab : sıkıntı, zorluk
ifsad etme : bozma
İlâhî hidayet : Allah tarafından gösterilen doğru yol; iman ve İslâm yolu
imtizac olunmama : kaynaştırmama
imtizaç etmek : kaynaşmak, uyuşmak
inkişâ’ : geri çekilme
inkişaf etme : gelişme, ortaya çıkma
istiğna : ihtiyaç duymama, tok gönüllülük
istiklâl : bağımsızlık
istiklâliyet : müstakil oluş, bağımsızlık
istinkâf : kabul etmede soğuk ve çekimser davranma, kabul etmeme
kâfi : yeterli
kurûn-u ûlâ : ilk asırlar
masraf : harcama
mecmu : toplam, bütün
medeniyet-i hazıra : şimdiki medeniyet
menfaat : çıkar, yarar
menfi : olumsuz, yıkıcı
mezc olma : birleşme, kaynaşma
muhafaza : koruma
muzlim : karanlık
mümtaz : seçkin
mürur-u a’sar : asırların geçmesi
müspet : olumlu, yapıcı
neş’et etme : doğma, meydana çıkma
nev’ : sınıf, cins, tür
nokta-i istinad : dayanak noktası
nur-u hidayet : hidayet nuru, hak yolu gösteren nur
ruh : öz, cevher
sa’y : çalışma, emek
sevk etme : yöneltme
şe’n : birşeyin yapısı, temel özelliği, niteliği
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi; İslâmiyet
Şeriat-ı Ahmediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) getirdiği şeriat, İslâmın kanun ve hükümleri
şeriat-ı garrâ : büyük ve parlak şeriat, İslâmiyet
tahakküm : hükmü altına alma, egemenlik
tazammun etme : içine alma, içerme
tecazüp : birbirini cezbetme, çekme
temzic : birleştirme, kaynaştırma
tenasuh : reenkarnasyon; ruhların başka bedenlerde tekrar hayata döndüğü görüşünü ileri süren bir yanlış düşünce
tev’em : ikiz
tevazün : denge, dengeleme
vahşet : ilkellik, yabanîlik, gayr-i medenîlik
vaz’ etme : ortaya koyma
Yükleniyor...