Hem madem, lâik cumhuriyet prensibiyle bîtarafane kalır ve o prensibiyle dinsizlere ilişmez; elbette dindarlara dahi bahanelerle ilişmemek gerektir.

Salisen: Bundan on iki sene evvel Ankara reisleri, İngilizlere karşı Hutuvat-ı Sitte namındaki mücahedatımı takdir edip, beni oraya istediler. Gittim. Gidişatları, benim ihtiyarlık hissiyatıma uygun gelmedi.

“Bizimle çalış” dediler.

Dedim: “Yeni Said öteki dünyaya çalışmak istiyor. Sizinle çalışamaz, fakat size de ilişmez.”

Evet, ilişmedim ve ilişenlere iştirak etmedim. Çünkü, an’anât-ı milliye-i İslâmiye lehinde istimal edilebilir bir dehâ-yı askerîyi, an’ane aleyhine çevirmeye maatteessüf bir vesile oldu. Evet, ben, Ankara reislerinde, hususan Reisicumhurda bir dehâ hissettim ve dedim:

“Bu dehayı, kuşkulandırmakla an’anât aleyhine çevirmek caiz değildir. Onun için, ne kadar elimden gelmişse, dünyalarından çekindim, karışmadım. On üç seneden beri siyasetten çekildim. Hattâ bu yirmi bayramdır, bir-ikisinden başka umumlarında, bu gurbette, kendi odamda yalnız mahpus gibi geçirdim—tâ ki siyasete bulaşmam tevehhüm edilmesin. Hükûmetin işlerine ilişmediğime ve karışmak istemediğime delâlet eden,

Birinci delil: On üç senedir siyaset lisanı olan gazeteleri bu müddet zarfında hiç okumadığım dokuz sene oturduğum Barla köyünde ve dokuz ay ikamet ettiğim Isparta’da dostlarım biliyorlar. Yalnız, Isparta tevkifhanesinde, gayet insafsız bir gazetecinin dinsizcesine, Risale-i Nur’un talebelerine hücumunun bir fıkrası, istemediğim halde kulağıma girdi.

İkinci delil: On senedir Isparta vilâyetinde bulunuyordum. Dünyanın çok tahavvülâtı içinde siyasete karışmak teşebbüsüne dair hiçbir emare, hiçbir tereşşuhat görülmediğidir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Barla Hayatı / Sonraki Risale: Kastamonu Hayatı
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : hayrette bırakan, hayranlık veren
aleyhinde : bir şeyin karşısında olma
an’anât : gelenekler, âdetler
an’anât-ı milliye-i İslâmiye : İslâmî ve millî gelenekler
an’ane : gelenek, âdet
bîtarafane : tarafsız bir şekilde
caiz : doğru, uygun
cihet : yön, taraf
dehâ : olağanüstü zeka ve akıl
dehâ-yı askerî : askerî dehâ, yüksek zekâ
delâlet : delil olma, işaret etme
fıkra : belli bir düşünceyi anlatmak üzere kaleme alınan yazı
gidişat : hâl, vaziyet
hissiyat : duygular, hisler
hususan : özellikle
Hutuvat-ı Sitte : İstanbul’u işgal eden İngilizlerin Müslüman halkı Osmanlı idaresinden soğutmak, halkı kışkırtmak ve halka ümitsizlik aşılamak için giriştikleri hileli faaliyetleri yok etmek için Bediüzzaman Said Nursî’nin kaleme aldığı bir eser
hükûmet : idare, yönetim
ikamet : yerleşme, oturma
istimal : kullanma
iştirak : ortak olma, katılma
lâik cumhuriyet : din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı, her türlü inanç sahibine karşı tarafsız olarak din ve vicdan hürriyetinin sağlandığı cumhuriyet
lehinde : bir şeyin yararına ve faydasına olma
lisan : dil
maatteessüf : üzülerek, ne yazık ki
mahpus : hapsedilmiş
muannid : inatçı, direnen
mücahedât : mücahedeler, mücadeleler, çaba harcamalar
nam : ad
reis : başkan, yönetici
Reisicumhur : Cumhurbaşkanı
salisen : üçüncü olarak
takdir : beğeniyi dile getiren ifade
teessüf : üzüntü duyma, hayıflanma
temayül : eğilim ve istek gösterme
tevehhüm : kuruntuya kapılma, olmayan şeyi var zannetme
tevkifhane : tutukevi, hapishane
umum : herkes
vazife-i hâkimiyet : hakimiyet görevi, yönetme konusunda yüklenen görev
vilâyet : il
Yeni Said : Bediüzzaman Said Nursî
zarfında : içinde
Yükleniyor...