Bediüzzaman, Şarkî Anadolu’da Medresetü’z-Zehrâ namında bir darülfünun açmak, ya Van’da veyahut da Diyarbakır’da darülfünun derecesinde bir medrese tesisine çalışmak için İstanbul’a geldi. İstanbul’a gelişini bir muharrir şöyle tasvir etmişti: “Şarkın yalçın kayalıklarından, bir ateşpâre-i zekâ, İstanbul âfâkında tulû etti.”
İstanbul’a gelmeden evvel birgün Tahir Paşa, “Şark ulemasını ilzam ediyorsun, fakat İstanbul’a gidip o denizdeki büyük balıklara da meydan okuyabilecek misin?” demişti.
İstanbul’a gelir gelmez ulemayı münazaraya davet etti. Bunun üzerine İstanbul’daki meşhur âlimler grup grup ziyarete gelip sualler soruyorlar ve o hepsinin de cevaplarını sahih olarak veriyordu. Bundan maksadı, Şarkî Anadolu’daki ilim ve irfan faaliyetine nazar-ı dikkati celb etmekti. Yoksa Molla Said, kat’iyen hodfuruşluğu sevmezdi. Her türlü gösteriş ve âlâyişten müberra olarak hareket ederdi. İlim, cesaret, hafıza ve zekâ itibarıyla pek harika idi. Aynı derecede, belki daha ziyade olarak, halis ve muhlis idi. Tasannu ve tekellüften kat’iyen hoşlanmazdı. İstanbul’daki ikametgâhının kapısında şöyle bir levha asılı idi: “Burada her müşkül halledilir, her suale cevap verilir; fakat sual sorulmaz.” HAŞİYE
İstanbul’a gelmeden evvel birgün Tahir Paşa, “Şark ulemasını ilzam ediyorsun, fakat İstanbul’a gidip o denizdeki büyük balıklara da meydan okuyabilecek misin?” demişti.
İstanbul’a gelir gelmez ulemayı münazaraya davet etti. Bunun üzerine İstanbul’daki meşhur âlimler grup grup ziyarete gelip sualler soruyorlar ve o hepsinin de cevaplarını sahih olarak veriyordu. Bundan maksadı, Şarkî Anadolu’daki ilim ve irfan faaliyetine nazar-ı dikkati celb etmekti. Yoksa Molla Said, kat’iyen hodfuruşluğu sevmezdi. Her türlü gösteriş ve âlâyişten müberra olarak hareket ederdi. İlim, cesaret, hafıza ve zekâ itibarıyla pek harika idi. Aynı derecede, belki daha ziyade olarak, halis ve muhlis idi. Tasannu ve tekellüften kat’iyen hoşlanmazdı. İstanbul’daki ikametgâhının kapısında şöyle bir levha asılı idi: “Burada her müşkül halledilir, her suale cevap verilir; fakat sual sorulmaz.” HAŞİYE
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
HAŞİYE : Burada şunu ilâveten beyan etmek icap eder ki: Said Nursî’nin hayatının son otuz-kırk senesinde, din-i İslâma ve Kur’ân’a hizmet cihetinde fevkalâde bir rahmet ve inayetle Risale-i Nur ihsan edildiğinden ve âlemşümûl bir mânevî cihad-ı diniye ve hizmet-i Kur’âniyede bulunduğundan anlaşılmış ve sonra kendileri de bir mânevî ihtarla kaleme almışlardır ki, onun hayatı bir intizam dairesinde geçiyordu. Yani, ileride mühim bir hizmet-i Kur’âniyede bulunacağı için, Cenâb-ı Hak o hizmet-i Kur’âniyeye zemin hazırlamak hikmetiyle, Said’i fevkalhad şartlar içerisinde ve fevkalâde inayet altında harika bir zekâ ve deha ile mücehhez olarak istihdam ve istimal ediyordu. Onun için, Tarihçe-i Hayat’ın başında beyan edildiği vecihle, onun hayat ve ahvâline bu nokta-i nazarla bakmak lâzımdır. Ve hattâ kendisi Hürriyetten evvel birçok talebelerine, dostlarına,”Bir nur görüyorum, istikbale büyük ümitlerle bakıyorum” diye, ehemmiyetli bir Kur’ân hizmetinin vuku bulacağını haber veriyordu. Bir hiss-i kablelvuku ile, Risale-i Nur’un şimdiki mânevî hizmet-i Kur’ânîye ve imaniyesini, o zamanları siyaset âleminde olacak zannedip, bütün kuvvetiyle İstanbul’da siyaseti dine, Kur’ân’a âlet ederek çalışıyordu.
Önceki Risale: Giriş / Sonraki Risale: Barla Hayatı