Tevazuu ve mahviyetkârlığı:

Nur Risalelerinin bu kadar harikulâde bir şekilde cihana yayılmasında, bu iki hasletin çok faidesi olmuş ve pek derin tesirleri görülmüştür. Çünkü, Üstad, sohbet ve teliflerinde kendine bir “kutbu’l-ârifîn” ve bir “Gavsu’l-vâsılîn” süsü vermediği için, gönüller ona pek çabuk ısınmış, onu tertemiz bir samimiyetle sevmiş ve derhal ulvî gayesini benimsemiştir.

Mesela, ahlâk ve fazilete, hikmet ve ibrete ait olan birçok sohbet ve telkinlerini, doğrudan doğruya nefsine tevcih eder. Keskin ve âteşîn hitabelerinin ilk ve yegâne muhatabı, öz nefsidir. Oradan, merkezden muhite yayılırcasına, bütün nur ve sürura, saadet ve huzura müştak olan gönüllere yayılır.

Üstad, hususî hayatında gayet halim-selim ve son derece mütevazidir. Bir ferdi değil, hiçbir zerreyi incitmemek için âzamî fedakârlıklar gösterir. Sayısız zahmet ve meşakkatlere, ıztırap ve mahrumiyetlere katlanır; fakat imanına, Kur’ân’ına dokunulmamak şartıyla...

Artık o zaman bakmışsınız ki, o sâkin deniz, dalgaları semâlara yükselen bir tufan, sahillere heybet ve dehşet saçan bir umman kesilmiştir. Çünkü o, Kur’ân-ı Kerîm'in sadık hizmetkârı ve iman hudutlarını bekleyen kahraman ve fedai bir neferidir. Kendisi bu hakikati veciz bir cümleyle şu şekilde ifade eder:

“Bir nefer nöbette iken, başkumandan da gelse, silâhını bırakmayacak. Ben de Kur’ân’ın bir hizmetkârı ve bir neferiyim. Vazife başında iken karşıma kim çıkarsa çıksın, ‘hak budur’ derim, başımı eğmem...”

Vazife başında ve cihad meydanında iken şu mısralar lisan-ı halidir:

Şahlanan bir ata benzer, kırarım kanlı gemi,
Sinsi düşmanlara, hâşâ, satamam benliğimi.
Benliğimden uzak olmaktır esaret bence,
Böyle bir zillete düşmek ne hazin işkence!

Ebedî vuslatın aşkıyla geçer her ânım,
Dest-i kudretle yapılmış kaledir imanım,
Bu mukaddes emelimden ne kadar dilşâdım,
Görmek ister beni Cennette şehid ecdadım.

Ruhum oldukça müebbed, ebedîdir ömrüm,
En büyük vuslata Allah’a çıkan yoldur ölüm.
• • •
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Sonraki Risale: Giriş
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âteşîn : ateşli, coşkulu
âzamî : en büyük, en çok
cihad : mücadele, din uğrunda çaba harcama
dest-i kudret : Allah’ın kudret eli
ebedî : sonsuz, sonu olmayan
esaret : esirlik, tutsaklık
fazilet : güzel ahlâk, mânevî değer, erdem
fedaî : davası uğruna hayatını feda eden
Gavsu’l-vâsılîn : mârifetullah derecesine ulaşarak, Allah'a ulaşan büyük zâtların en büyüğü ve en önde geleni
hak : doğru, gerçek
hakikat : gerçek, doğru
halim-selim : yumuşak huylu, sakin
hâşâ : “kesinlikle öyle olamaz” mânâsını ifade eden bir ifade
hazin : hüzün veren, acıklı
hikmet : bilgelik; gerek sözleri, gerekse hareketleriyle bilgece davranma
hitabe : insanlara yönelik konuşma, nasihatte bulunma
hizmetkâr : hizmetçi
hudut : sınır
hususî : özel, şahsî
ıztırap : sıkıntı, aşırı elem
ibret : insanlara ders verecek ve örnek teşkil edecek söz ve davranışlar
kutbü’l-ârifîn : manevî mertebeler içinde en yüksek seviye olan mârifetullah derecesine ulaşanların en önde geleni
lisan-ı hâl : hal dili
mahrumiyet : yoksun kalma
meşakkat : güçlük, sıkıntı
mısra : bir şiirde bulunan her bir satır
muhit : çevre, etraf
müştak : arzulu, çok istekli, düşkün
mütevâzi : alçakgönüllü, gösterişsiz
nefer : asker, er
nefs : kişinin kendisi
saadet : mutluluk
sadık : sadakatle bağlanan
semâ : gök
sürur : mutluluk, sevinç
telkin : zihinde yer ettirme, aşılama
tevcih etme : yöneltme
tufan : büyük su baskını
ulvî : yüce, büyük
umman : büyük deniz, okyanus
Üstad : bir ilim ve san’at alanında bilgi ve söz sahibi olan âlim; Bediüzzaman Said Nursî
veciz : kısa, özlü ve çarpıcı söz
vuslat : kavuşma
yegâne : tek
zerre : atom; atom kadar küçük olan
zillet : alçaklık, aşağılık
Yükleniyor...