Hadsî bir hakikat

S - Hazret-i Azrail birdir, bir anda, her yerde eceli gelenlerin ruhunu kabzeder. Hazret-i Cebrail, Sidretü’l-Müntehâda sûret-i hakikiyesinde olduğu anda, Dıhye veya başkasının sûretinde, meclis-i Nebevîde iman ve İslâmın erkânını soruyor veya tebliğ eder. Daha, yalnız Allah bilir, kaç yerlerde bulunuyor. Hazret-i Peygamber (a.s.m.) demiş:

1 مَنْ رَاٰنِى فِى الْمَنَامِ فَقَدْ رَاٰنِى حَقًّا şu sırrına binaen, avam-ı ümmetten binlere, bir anda menâmen ve havassa yakazaten ve keşfen temessülü ve umum ümmetin salâvatının istimâı ve âhirette umumla görüşmesi ve şefaati; hem de bir velî, bir anda pek çok yerlerde müşahedesi gibi sırların miftahı nedir?

C - Bir nurânînin timsali, onun hâsiyetine maliktir; hem gayrı değildir. Şu âleme karşı açılan âlem-i suver ve misâlin bir penceresi olan ecsam-ı şeffafeden âyineler, ecsam-ı kesifenin hâssasız şeklini alır; fakat, nurânînin timsaliyle beraber hâssa-i zâtiyesini de alır. Meselâ, bir adam, binler ayna ortasında dursa, her bir aynada aynı şahıs bulunur; fakat, ruhsuz, hissiz, fikirsiz birer şahıstır.

Lâkin şems binler aynada temessül etse, her bir timsal çendan şemsin azamet-i mahiyetine ve mertebe-i kemâline mâlik değilse de, lâkin şemsin hissi hükmünde olan harareti, hayatı hükmünde olan ziyası, aklı hükmünde olan tenviri, havass-ı selâseyi camidir. Nurânînin timsali hayy-ı murtabittir. Kesifin timsali, meyyit-i müteharriktir. Ruh, en münevver bir nurdur. Tahdidi kabul etmeyen âlem-i misâlin pencerelerinde temâşâger bir ruhun gayr-ı mahsûr timsalleri de birer ruh-u mütecessittir. Havassına maliktir, onun gayrı değillerdir.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Beni rüyada gören, hakikaten beni görmüştür.” Buharî, İlim: 38; Müslim, Rüya: 10-11; Tirmizî, Rü’ya: 4.
« Önceki Sayfa  |
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i suver : sûretler âlemi, görüntüler dünyası
avam-ı ümmet : ümmetin avam tabakası
azamet-i mahiyeti : mahiyetinin büyüklüğü
binaen : -dayanarak
çendan : gerçi, her ne kadar
ecel : ölüm vakti
ecsam-ı kesife : saydam olmayan, katı cisimler
ecsam-ı şeffafe : şeffaf cisimler, saydam maddeler
erkân : esaslar, şartlar
hadsî : sezgiye ait, zihnin sonuca hemen intikali ile ilgili
hararet : ısı, sıcaklık
hâsiyet : özellik
hâssa : özellik, nitelik
hâssa-i zâtiye : birşeyin bizzat kendinde bulunan temel nitelik
havas : mânevî âlemlere yükselmiş büyük zâtlar, Allah’ın velî kulları
istimâ : dinleme
kabzetmek : almak
keşfen : gayb perdesi açılarak
lâkin : ama, fakat
mâlik : sahip
meclis-i Nebevî : Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) hazır bulunduğu meclis, yer
menâmen : uyku halinde, rüyada
mertebe-i kemâl : kemâl mertebesi, mükemmellik ve olgunluk derecesi
miftah : anahtar
müşahede : gözlemleme, seyretme
salâvat : Peygamber Efendimize edilen rahmet ve esenlik duaları
Sidretü’l-Müntehâ : yedinci kat gökte olduğu rivâyet edilen ve Cebrail’in (a.s.) çıkabildiği en son makam
sûret-i hakikiye : gerçek sûret, şekil, görüntü
şefaat : Allah katında makbul kişilerin dua ve istekleriyle günahkârların bağışlanmasına sebep olması
şems : güneş
tebliğ etme : bildirme, ulaştırma
temessül : belirme, görünme
tenvir : aydınlatma, nurlandırma
timsal : görüntü, yansıma
ümmet : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
velî : Allah’ın sevgili kulu
yakazaten : uyanık olarak, uyanık halde
âlem-i misâl : bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem
gayr-ı mahsûr : sınırsız
havas : özellikler
havass-ı selâse : üç hassa, üç özellik
hayy-ı murtabit : aslına bağlı olan canlı
kesif : katı, yoğun, saydam olmayan
mâlik : sahip
meyyit-i müteharrik : hareketli ölü
münevver : aydın, parlak
onun gayrı : ondan başkası
ruh-u mütecessit : cisimleşmiş ruh, ceset giymiş ruh
tahdid : sınırlama, kayıt altına alma
temâşâger : seyirci, gözlemci
timsal : görüntü, yansıma
Yükleniyor...