Amellerin Faziletleriyle ilgili Rivayetler
Ey amellerin faziletleriyle ilgili varid olan bazı rivayetleri mübalağa zanneden! Bil ki: Mesela rivayet ediliyor ki, “Şu işi yapana ins ve cinnin sevabının bir misli verilir.” Hatta bazıları “bundan murat sadece terğiptir” dedi. Bazıları da “mutlak kesret kastedildi” dedi.
Geçmişte bana böyle inkişaf etmişti ki: Bu mütaşabih rivayetlerdeki hüküm mutlaktır ve belli vakitler içindir. Sıdkı için bazı fertlerde ve bazı vakitlerde olması yeterlidir. Öyleyse bu hükümler küllî değillerdir.
Çünkü -zikredilmese de- bunların sıhhati için bilinen bazı şartlar vardır. Eğer küllî de olsalar, imkân itibariyle bir kazıye-i mümkinedir. Keza, daimi değildir, ihlâsla ve kabulle mukayyettir.
Şimdi ise bana şöyle inkişaf etti: Sevap, Allahın fazlı ve feyzidir. Kulun nazarı ise, feyzinin tecellilerine nihayet olmayan zâtın, nihayeti olmayan bekâ âleminde, ihtiyacına nihayet olmayan kuluna vereceği şeyleri ihata edemez.
Buna binaen, ne kadar feyiz varsa Allah canibinden baktığında mutlaka nihayetsizlik ciheti görürsün. Bu, abdin ilminin kuşattığı şeylerin hepsiyle ölçülse, onlara ziyade gelir. Mesela rivayette var ki: “Kim bunu okusa, ona Musa ve Harun aleyhimesselâmın sevaplarının bir misli verilir.”
Bundan murad, “sizin mahdut nazarınızla bu mütenahi âlemde görüp tasavvur ettiğiniz onların sevaplarının bir misli, hakîkatte -kabul ve ihlâs şartıyla- Allaha nazaran bir ayetin okunmasından hâsıl olan sevaptan daha ziyade değildir” demektir.
Keza buradaki teşbih kemiyet itibariyledir, keyfiyete bakmaz. Güneşin tecellisine mazhar bir damla, denize şöyle diyebilir: “Güneşin feyzinden ziya ve renkleri almakta, senin yüzün benim gözümden daha ziyade olamaz.” Evet, sevap (nurani) ıtlak âlemine bakar. Küçük bir cam parçasının semayı yıldızlarıyla içine alması gibi, o âlemden bir zerre, bu âlemden bir âlemi içine alır.
Keza, bazan olur kişi kudsî bir hâlde söylediği tayyip bir kelime ile rahmetin bir hazinesini açabilir. İnsanları da kendine kıyas eder, şahsi hükmü küllî tevehhüm edilebilecek şekilde mutlak bir ifadeyle söyler. Gerçek ilim, gaybları bilen, kalbleri çeviren Allah nezdindedir. (Celle celâluh)