Asker neferatı siyasete karışmaz!
Asker neferatı siyasete karışmaz
Bizde; “Asker Ocağı Peygamber ocağı” olarak bilinir. Ordu bizim gözbebeğimizdir. Bizim milletimizin orduya ve askere bakışı çok farklıdır. Sahabeden sonra İlahi davayı yayma vazifesini üzerine alan bu haşmetli ordumuzun, asırlarca yaptıkları cihad, gösterdikleri büyük kahramanlık, vatana ve millete ettiği azim hizmet her türlü takdiri hak etmektedir.
Bin yıldır bayrağımızı ve sancağımızı vatanın her köşesinde dalgalandıran kahraman ordumuz Peygamber Efendimizin, bütün evliya ve asfiyanın iltifat ve teveccühlerine ve milletin duasına mazhardır. Böyle bir şeref, bizim ordumuzun dışında hiçbir milletin askerine nasip olmamıştır. Ancak Allah’ın bu ikramı şükür ister ki, devam etsin. Evet, bu özellik, nasıl ordumuz için bir kale ise, bu ordu da bizim için en büyük bir dayanaktır. Zira cennet vatanımız, şanlı bayrağımız bu vatanperverlerin yed-i himayesindedir. İnşallah kıyamete kadar böyle devam edecektir.
Dünyayı hayrette bırakan kahraman askerlerimiz, asırlardan bu yana, iç ve dış düşmanların gülle ve kurşunlarına yalçın kayalar gibi göğüs gererek vatanımızı, dinimizi, namusumuz ve istiklaliyetimizi muhafaza etmişlerdir. Her biri tek başına bir şecaat timsali olan mücahitler, yüksek bir medeniyetin, köklü bir tarihin, haşmetli bir saltanatın mümessili olmuşlardır.
İşte böyle bir şerefe ve konuma sahip şanlı bir ecdadın torunları olan kahraman ordumuz, bizim gözbebeğimizdir. Bu ocağın asıl hedefi ve gayesi, İslam’ı ve vatanı iç ve dış düşmanlardan muhafaza etmektir.
Ordu, milleti temsil eden bir kurum olduğu için, herhangi bir parti, cemiyet ve siyasi görüşe taraf olamaz, onların neferi gibi hareket edemez. Eğer ederse o toplumda kutuplaşmalar olur, kargaşa ve kaos çıkar.
Demokratik ve hukuk sisteminde ordu, millet adına hareket eder. Siyaset dışında kalır, herhangi bir partiye ve cemiyete mensup olamaz.
Bediüzzaman Said Nursi seksen senelik ömrü boyunca toplumun bütün dinamiklerinin düzelmesi ve rayına girmesi için var gücüyle çalışmış, en büyük idarecilerden, en küçük ferde kadar herkesi yerine göre ikaz etmiş ve uyarmıştır. İkinci Meşrutiyet ve sonrasında oluşan kaos ve kargaşa ortamında, yükselen tansiyonun düşürülmesi, meselenin büyümemesi, daha büyük sıkıntılara meydan vermemesi için, büyük gayret göstermiş ve her platformda yüksek sesle konuşmuştur.
Askerlerin disiplinini bozmaya, nizamını yıkmaya çalışan iç ve dış mihraklara karşı koymuş, neferleri din ve vatan namına yerinde ikazlarla uyarmış ve kışlalarına dönmeleri için ciddi gayret göstermiştir. Bunları kısaca hatırlamaya çalışalım:
“Ben işittim ki, askerler bazı cemiyetlere intisap ediyorlar. Yeniçerilerin hadise-i müthişesi hatırıma geldi. Gayet telaş ettim. Bir gazetede yazdım ki: Şimdi en mukaddes cemiyet, ehl-i iman askerlerinin cemiyetidir. Umum mü’min ve fedakâr askerlerin mesleğine girenler, neferden seraskere (Genelkurmay Başkanına) kadar dahildir. Zira, ittihad, uhuvvet, itaat, muhabbet ve ilâyıkelimetullah, dünyanın en mukaddes cemiyetinin maksadıdır. Umum mümin askerler tamamıyla bu maksada mazhardırlar."(Divan-ı Harb-i Örfi, Sekizinci Cinayet)
31 Mart hâdisesine zemin hazırlayan sebeplerin başında ordudaki rahatsızlık geliyordu. Hürriyetin ilanı ile birlikte orduya hâkim olan Harbiye Mektebi mezunu subayların, Harbiye mezunu olmayan, alaylı denilen subayların ordudaki sayılarını azaltmak için teşebbüse geçmeleri alaylı zabitleri rahatsız etti. I. Ordudan kadro dışına çıkarılan 1400 alaylı zabit, mitingler düzenlemeye ve yürüyüş yapmaya başladılar.
İstanbul’da asayiş bozuldu, can güvenliği kalmadı, dükkânlar talan edildi. Bediüzzaman Said Nursî, huzursuzlukları gidermek, askerlerin zabitlerine karşı itaatini sağlamak için yazılar yazdı. Bayezid’de talebenin mitinglerinde, Ayasofya mevlidinde ve Ferah tiyatrosunda heyecanı teskin edici konuşmalar yaptı.
Yakın tarihimizde bu itaatsizliği ve askerlerin siyasete müdahalesini birkaç defa yaşadık, millet ve devlet olarak büyük zararlar gördük, büyük sıkıntılar çektik. Artık bu gibi elim hâdiselerin bir daha yaşanmaması, ülkenin ve milletin huzurunun bozulmaması için çok dikkatli ve uyanık olmamız gerekir.
Tarih boyunca gelişmemiş, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, maddî ve manevî terakkinin önünde en büyük engelin askeri güçlerin siyasete karışması olduğunu görüyoruz. Bediüzzaman bu konuyu şöyle seslendirmektedir:
"Tarih-i âlem serapa (baştan sona) şehadet ediyor ki, asker neferatının siyasete müdahaleleri devletçe ve milletçe müthiş zararları intaç etmiştir. (Netice vermiştir)"
Ey asakir-i muvahhidin (Mümin)! Otuz milyon Osmanlı (şimdi 85 milyon Türkiye vatandaşı)ve üç yüz milyon (şimdi ise 2 milyara yakın) İslâmın nâmusu ve haysiyeti ve saadeti ve bayrak-ı tevhidi, bir cihette sizin itaatinize vabestedir (bağlıdır). Sizin zabitleriniz bir günah ile kendi nefsine zulmetse, siz bu itaatsizlikle üç yüz milyon İslâma zulmediyorsunuz. Zira bu itaatsizlikle uhuvvet-i İslâmiyeyi tehlikeye atıyorsunuz. Biliniz ki, asker ocağı cesîm ve muntazam bir fabrikaya benzer. Bir çark itaatsizlik etse, bütün fabrika hercümerc olur. Asker neferatı siyasete karışmaz. Yeniçeriler şahittir.”
Evet, bu konuda tarihimizden alacağımız çok mühim dersler vardır. En güzel örnek de Yeniçeriler olsa gerektir. Mesele öyle bir konuma geldi ki, Sultan’ın kim olacağına bile onlar karar veriyorlardı. Hesaplarına gelmeyen bir sefer gerçekleşemez oldu. Hem kendilerine hem devlete hem İslam’a büyük zararlar verdiler. Orada başlayan itaatsizlik, sonunda devletin yıkılmasına ve İslam Âleminin ciddi zararlar görmesine vesile oldu.
Bu konuda Bediüzzaman’ın askerlere verdiği akıl ve hikmet dolu bu hitap, onları itaate sevk etmeye vesile olmuştur:
“Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslâmın nâmusu artık sizin itaatinize bağlıdır. Sancak ve tevhid-i İlâhî sizin yed-i şecaatinizdedir (kahramanlığınızdadır). Sizin o mübarek elinizin kuvveti de itaattir. Sizin zabitleriniz, müşfik pederlerinizdir. Kur’ân ve hadis ve hikmet ve tecrübe ile sabittir ki, haklı âmire itaat farzdır.”(Hutbe-i Şamiye) Said Nursi
Yüce Allah, ülkemizin ufuklarını ihata eden ulu kubbeli ve beyaz minareli mabetleri, yurdun her bucağında dalgalanan bayrağımızı kıyamete kadar iç ve dış düşmanların şerrinden muhafaza buyursun.