İlahi Sanattaki Bütünlük
Bil ki: Şeytanın verdiği vesveselerden biri şudur. Der ki: “Mesela sığır şayet her şeyi bilen Kadîr-i Ezelinin bir mülkü ve nakşı olsa, böyle miskin olmazdı. Çünkü o takdirde onun cildinin altında ve hanesinin içinde her şeye kadir, her şeyi bilen ve mutlak bir irade sahibi olan zâtın kalemi hükmediyor demektir. Öyleyse cildinin üstü ve hanesinin dışı nasıl böyle aciz, cahil, yetim ve miskin oldu?”
El-cevap: Ey cin şeytanlarına üstad olan insî şeytan! Evvela: Şayet o, maslahat miktarınca her şeye layık olduğu şeyi veren Kadîr-i Ezelinin bir san’atı olmazsa, o zaman senin eşeğinin kulağının senden ve senin üstatlarından daha akıllı ve daha mahir olması gerekirdi.
Keza mesela senin parmağının içinde senin şuur ve iktidarından çok mertebe daha fazla bir şuur ve iktidar bulunmak lâzım gelirdi. Bunlar gibi letaifin şe’ni inbisat ve intişar iken, o ikisini belli bir sınır içinde tutan kimdir?
İkincisi: Kader bir miktar ve bir kalıp çizer, ondan feyz-i mutlaktan kalıbı kadar feyiz kabul eden bir kâbiliyet inşa eder. Dâhilden harice teraşşuh ise,
- cüz-i ihtiyarînin mikyas ve mizanıyla,
- ihtiyaç kadar ve ihtiyacın derecesine göre,
- kâbiliyetin müsaade ettiği ve taşıyabildiği ölçüde,
- onda hükmeden ve ona mukabil olan esmanın nizamı ölçüsünde tahakkuk eder.
Dolayısıyla, sığır tek başına bir masnu değildir, onun harici başkasının dâhilidir. Her şeyde, dâhil mutlak mazhardır, hâriç ise mukayyet mazhardır. Kabarcıktaki güneşçikten dünyayı aydınlatmak, seyyareleri çekmek, âleme merkez olmak gibi güneşin azamet ve haşmetinin gereklerini talep eden kimse, elbette akıldan uzak düşmüş olur. Evet, kabarcık bu levazımatı vasfeder, ama kendisi onlarla muttasıf olmaz.